Ankara Üniversitesi, Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin yaptıkları incelemeleri raporlaştırdı. Jeoloji Mühendisliği ve Yer Bilimleri Araştırma Merkezi’nin araştırmaları sonucunda oluşan raporda, projenin deprem riski taşımasının aşikar olduğunun vurgulandarak “Depremlerin oluştuğu derinlikler dikkate alındığında yüzeydeki yapıların depremlerin tetiklediği yönündeki iddialar bilimsel temele dayanmamakta” denildi. Kanal İstanbul güzergâhı boyunca toprak etüdü sonuçları incelendiğinde tabanın, kil taşı ve kilce zengin çökel birimlerden oluştuğu belirtilen raporda, “Söz konusu geçirimsiz istif nedeniyle Kanal İstanbul’a bağlı olarak bölgede tatlı ve tuzlu su girişimi beklenmemekte” denildi.
‘Dolguda kullanılmamalı’
Yer Bilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (YEBİM) Müdürü Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, harfiyat ve yeni yerleşimler konusunda uyarıda bulundu. Kanal İstanbul’dan çıkarılacak harfiyatın kıymetli mineraller içerdiğini belirten Kadıoğlu, harfiyatın dolguda kullanılmasının ekonomik kayıp olacağını söyledi. Kadıoğlu, yeni yerleşim yerlerinin yapılmasına ilişkin ise, “Kanal İstanbul’un en az 500 metre sağında ve solunda yerleşim yeri olmasın. Hem kanalın kirlenmemesi açısından önemli hem de insanoğlu doğaya çok zarar vermiş olacak” dedi. Ankara Üniversitesi Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin yaptıkları alışmaları raporlaştırdı. Jeoloji ve Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nün yanı sıra YEBİM’in ortaklaşa yaptıkları çalışmalar sonucunda hazırlanan rapor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gönderilecek. Kanal İstanbul güzergâhı boyunca yapılan jeolojik, jeofizik ve toprak etüdü sonuçları incelendiğinde taban biriminin başlıca kiltaşı ve kilce zengin çökel birimlerden oluştuğunun belirtildiği raporda, şöyle denildi:
‘İddialar bilimsel değil’
“Bu birimlerin geçirimsiz istif olması nedeniyle, Kanal İstanbul Projesi’ne bağlı olarak bölgede tatlı su ve tuzlu su girişimi beklenmemekte” denildi. Toplam 45 kilometre uzunluğunda olan kanal güzergâhının yaklaşık olarak 7-8 kilometrelik kısmının Küçükçekmece Gölü’ne denk geldiğinin belirtildiği raporda, “Terkos baraj alanının (Durugöl) kil taşı, marn ve kil içeriği açısından fazla olan birimlerden oluşması nedeniyle söz konusu projenin Terkos Barajı’na etkisi olmayacağı değerlendirilmekte. Halihazırda yaklaşık 250 metre mesafe yakınında bulunmakta. Terkos Gölü’nde tuzlu su girişimi olmaması bunun diğer bir göstergesi.” Kanal İstanbul’un İstanbul’un bir parçası olmasından dolayı deprem riski taşımasının aşikar olduğunun vurgulandığı raporda, “Depremlerin oluştuğu derinlikler dikkate alındığında yüzeydeki yapıların depremlerin tetiklediği yönündeki iddialar bilimsel temele dayanmamakta” denildi.
‘Yerleşim yeri’ uyarısı
Kanal İstanbul kapsamında oluşacak yeni yerleşim yerlerine ilişkin uyarılarda da bulunan Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, şöyle konuştu: “Kanal İstanbul’un en az 500 metre sağında ve solunda yerleşim yeri olmasın. Hem kanalın kirlenmemesi açısından önemli, hem de insanoğlu doğaya çok zarar vermiş olacak.” Kanal güzergâhındaki enine jeolojik kesit ve sondaj verileri değerlendirildiğinde, proje kapsamındaki hafriyatın kıymetli mineraller içerdikleri belirtilen raporda, hafriyat sırasında çıkarılacak olan nebati toprak, kuvars kumu, mangan madeninin iyi değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi. Raporun hazırlanmasında önemli katkıları olan Jeoloji Mühgendisliği Bölümü YEBİM Müdürü Prof. Dr. Kadıoğlu, “Harfiyat çöp olmaz. Bunları denize atmak doğru değil. Ekonomik kayıp olur” dedi.