Kaptan James Cook tarafından keşfedilen Palmerston Adası, Pasifik’te bulunan Cook Adaları’nın bir parçası. İlk sakinleri, adaya 1868 yılında gelen William Marster ve 3 Polinezyalı eşiydi. Adada yaşayan tüm sakinler bu aileden geliyor. Bu özelliğiyle Palmerston Adası’na bir aile adası demek yanlış olmaz. Ne elektrik ne de interneti bulamayacağınız bu adaya erzak getiren gemiler bile yılda sadece iki kez uğruyor. Adada alışveriş yapabileceğiniz dükkan da yok. Ancak bu hiç de sorun değil. Çünkü bu adada para kullanılmıyor.
Saint Helena Adası
Burası Napolyon’un İngilizler tarafından sürgünde hapsedildiği ve 1821’de vefat ettiği yer. Atlantik Okyanusu’nda bulunan bu volkanik ada, ilk olarak 1500’lü yıllarda Portekizli denizciler tarafından keşfedilmiş. Ada yönetimi Birleşik Krallık’a aittir ve Asya ve Güney Afrika’dan Avrupa’ya giden gemilerin durağını halini almış. Ada ulaşılması oldukça güç bir konumda olsa da elektrik, internet hatta bir de havalimanı var.
Utqiagvik-Alaska
Barrow olarak da bilinen bu kasaba, dünyanın en kuzeyindeki topluluklarından olan yaklaşık 4 bin 500 kişiyi barındırır. Utqiagvik kelime olarak ‘yabani köklerin toplandığı yer’ anlamına gelir. 15 asırdan fazla süredir Alaska kökenli bir topluluğa ev sahipliği yapan Utqiagvik’e uçakla gidebilirsiniz. Utqiagvik’e giderken yanınıza bolca kalın kıyafet aldığınızdan emin olun. Çünkü burada her zaman kış mevsimi yaşanır. Soğuk günlerde hava -30 dereceye kadar düşebilir. Kasım ve Ocak ayları arasında gelirseniz burada gün ışığı görmeyi beklemeyin. Yerliler kutup gecesi diye adlandırılan bu döneme alışık olsa da ilk defa gidenler için garip gelebilir.
Supai-Arizona
Büyük Kanyon’un ücra köşelerinde bulunan Supai’ye ulaşmak hiç kolay değil, ama asıl mesele bu. Bu gizli kalmış köşe, 1300’lü yıllardan beri Havasupai Kabilesi’ne ev sahipliği yapıyor. Bu köye yalnızca yürüyerek, binek hayvanlarla veya helikopterle ulaşılabiliyor. Köye varmak o kadar zor ki, ama sonunda dünyanın en sessiz yerinde olmak sizin ödülünüz olabilir. Bu köyde göreceğiniz birbirinden güzel şelaleler sizi kendine hayran bırakacak. Halk avcılık ve tarımla yaşıyor. Temiz suyu ise harika şelalelerden karşılıyor. Köyün dış dünyayla tek bağlantısı katırlar ile gelen postalar. Postaların hala katırlarla geldiği bir yeri hayal etmekte bile zorlanabilirsiniz. Buraya gelerek en çok hayalini kurduğunuz seyahati gerçekleştirme fırsatını yakalayabilirsiniz.
Pitcairn Adası
Peru, Yeni Zelanda gibi en yakın komşularına bile bin 900 kilometre uzaklıkta olan Pitcairn Adası, dünyadaki en az nüfusa sahip yerlerden biri. Buradaki halk geçimini tarım ve bal ile sürdürüyor. Hatta bir söylentiye göre balları o kadar iyi ki, Kraliçe Elizabeth’in bile favorisi. Sadece 50 kişinin yaşadığı medeniyetten uzak bu adanın halkı bir zamanlar korsanlardan oluşuyormuş. Yıllar içinde keşfedildikçe, korsanlar da bu adadan ayrılmış. Bu adayı ziyaret etmek istiyorsanız sizi en çok zorlayacak durum kesinlikle internet. Burada satın alacağınız internet size yalnızca birkaç saate yetecek. Ada, ziyaret etmek isteyenler için 14 güne kadar vize istemiyor. Öyleyse izolasyon arıyorsanız, burası tam da aradığınız yer.
Siwa Oasis
Siwa Oasis, Mısır’ın batısında bulunan bir vaha. Çölün ortasında bulunan bu yere ulaşmak için gece otobüsüne binmeniz veya araba kiralamanız gerekir. Buradaki halkın çoğu Berberiler’den oluşuyor ve uzun yıllardır kültürlerini de yaşatıyor. Elbette burada telefon kullanmayı hayal etmemelisiniz. Günü palmiye bahçelerini hayranlıkla seyrederek veya Kleopatra Hamamı suyunda serinleyerek geçirebilirsiniz. Bunların yanında bir de yerel olarak yetiştirilen hurma ve zeytinleri yerken zaten telefon kim telefona ihtiyaç duyar?
Tristan Da Cunha
Dünyanın ulaşılması en zor yeri olan Tristan Da Cunha, aynı zamanda dünyadaki en ıssız adalardan da biri. Atlantik’te bulunan bu ada sadece 247 kişilik bir nüfusa sahip. Adada havaalanı yok ve oraya ulaşmanın tek yolu Güney Afrika’dan kalkan tekneyle altı günlük bir yolculuk. Portekizli bir kaşif tarafından 1500’lü yıllarda keşfedilen ada tam anlamıyla cennet. Adada bir kafe hatta bir de bar bulunuyor. Adanın gelirinin büyük bir kısmını da ıstakoz oluşturuyor. Burada internet yok, ulaşım yok ama çok fazla ıstakoz bulmanız mümkün.
Santa Cruz del Ilote-Kolombiya
Dünyanın en kalabalık adası olarak bilinen Santa Cruz del Ilote, Kolombiya kıyılarında bulunan yapay bir ada. Bir futbol sahasının sadece iki katı büyüklüğünde bir arazide yaşayan halk yaklaşık bin 200 kişiden oluşuyor. Burada kendinizi yalnız hissetmeyeceksiniz ama kesinlikle modern konfordan uzakta biraz zaman geçireceksiniz. Günde beş saat elektrik olan bu adada musluktan adan su bulmanız da mümkün değil. Bu adanın en farklı özelliklerinden biri de polis olmaması. Çünkü burada insanlar birbirlerine sonuna kadar güveniyor ve polise ihtiyaç duymuyor. Bu adaya gelmek istiyorsanız biraz acele etmelisiniz. Çünkü yükselen deniz seviyeleri nedeniyle sonunda tamamen sular altında kalması bekleniyor.
Changtang-Tibet
‘Dünyanın Çatısı’ olarak bilinen Changtang, çiftlik hayvanlarıyla yaşayan göçebe bir kabile olan Changpa’ya ev sahipliği yapıyor. Çevresi ise tarım yapmak için çok zorlu olduğundan alışverişlerini ticaretle yapıyorlar. Peynir, süt ve işlenmemiş kaşmir gibi hayvansal ürünleri tahıllar, kaplar, bıçaklar ve diğer modern ve kullanışlı ürünlerle değiştirirler. Burada yaban hayatı da olağanüstü güzellikte. Ömrünüz boyunca adını bile duymadığınız hayvanlarla burada karşılaşabilirsiniz.
Iquitos-Peru
Hiç bitmeyen Amazon yağmur ormanlarının içine hapsolmuş, yarım milyon nüfuslu bu şehir, modern konfordan ödün verebileceğiniz bir macera arıyorsanız, gideceğiniz yer. Oraya yalnızca uçakla veya 4 günlük bir tekne turu ile gidebileceğinizi unutmayın. Burada ormanda uzun gezintilerin tadını çıkarabilir, Amazon Nehri’nde gezinebilir ve pembe yunus gibi belki de hiç duymadığınız hayvanları seyredebilirsiniz.