Bir pazar sabahının alacakaranlığında Mecidiyeköy’de servis bekleyen onlarca yürüyüşçüden biriydim. Bu sayının son yıllarda giderek çoğalması beni çok mutlu ediyor. Tıngır mıngır ilerlerken uyuyakalmışım. Pazar sabahlarının kör karanlığında bir yerlere gitmek ilk başta biraz sancılı olsa da hiçbir zaman bundan pişman olmadım. Bütün olay sıcak yatağından ayrılabilmek. Sonrası muhteşem oluyor.
Soğuk ve rüzgârlı bir havada iniyoruz servisten. Yalova’daki Höyüktepe’den Bursa’nın İznik ilçesindeki Keramet Ilıcası’na doğru ilerleyeceğiz. Bunu yaparken de yer yer Marmara Denizi’nin muhteşem manzarası bize eşlik edecek. 900 metre yükseklikten başlayacak rotamız, 200 metredeki Keramet Köyü’nde bitecek. Yürüyüşümüzün sonunda da her mevsim yüzmekten asla bıkmadığım Keramet Ilıcası’nın şifalı sularıyla buluşacağız. Fakat önce bir 15 kilometre yürümemiz gerekiyor. Haydi o zaman… Kafamız gözümüz sarılı, buz gibi rüzgârlı bir havada başlıyor yürüyüş. Grup lideri dışında kimsecikleri tanımıyorum ama kaynaşmam çok da uzun sürmüyor. Güle oynaya, şakalar ve kahkahalar eşliğinde yol alırken kurşuni gökyüzüyle muhteşem manzaralar eşlik ediyor bize. Kış aylarında pek sokağa çıkmayı sevmesem de bu gezi bana çok iyi geliyor çünkü otura otura biraz hamlamışım. Genelde hep inerek yol alıyoruz. Dağları, tepeleri aşıyoruz. 15 kilometre hiç de azımsanacak bir uzaklık değil bu arada. Rüzgâr yer yer bizi arkamızdan itiyor. Bir ara bedenimi rüzgâra bırakıyorum, görenler yatağa seriliyorum zanneder. Ancak kendimi ne kadar salsam da asla düşmüyorum. Rüzgâr öyle kuvvetli ki!
Yalova’daki Höyüktepe’den İznik’teki Keramet Ilıcası’na doğru ilerliyoruz. Bunu yaparken de yer yer Marmara Denizi’nin muhteşem manzarası bize eşlik ediyor.
Köy kahvesinde mola
Aşağılara indikçe esinti tepelerde kalıyor. Bir sakinlik, bir sükûnet bürüyor etrafı. Bu dinginlik, mis gibi hava, açılan ciğerler, bir yerden sonra İznik Gölü manzarası “Oh, iyi ki buradayım” dedirtiyor. Öğle molamızı da böyle muhteşem bir yerde veriyoruz. Hiç kalkasım yok ama hava kararmadan Keramet Ilıcası’na ulaşmak ve oranın şifalı sularında yüzmek gerek.
İnişli yürüyüş parkurları, yüksek eğimde bir müddet sonra dizlere çok yük bindirir. Ayağınızda da uygun ayakkabınız yoksa yürüyüşünüz bir eziyete dönüşebilir. Grupta birkaç kişi maalesef bu durumda kalıyor. Bu bizi biraz yavaşlatsa da düz yola çıkınca tempomuzu yakalıyoruz. Yürüyüşünü bitiren Keramet Köyü’nün kahvehanesinde sıcak çayını yudumluyor. Bir ara yanan sıcacık sobanın yanında bir kedi gibi kıvrılıp uyuyasım geliyor ama durmak yok, yola devam. Servisimiz bizi alıyor ve doğru Keramet Ilıcası’na… Buraya ilk gidişim tam 24 yıl önce motor kulübünden arkadaşlarımla olmuştu. Vay arkadaş, geçen zamana bak! 40-50 motor ılıcaya resmen çıkarma yapmıştık.
Keramet Köyü’ne bir hayli yakın olmasından kaynaklanıyor olsa gerek ılıca köy tarafından işletiliyor ve her zaman makul bir giriş ücreti oluyor. Son zamanlarda duş kısımları da yenilenince daha bir güzel olmuş. Keramet Ilıcası açık bir göl. Gölün içinden devamlı ılık su kaynıyor. Dip kısımlarına gitmediğiniz sürece boyu geçmiyor. Dibi biraz taşlık ve kaygan olduğu için dikkatli girmenizi tavsiye ederim. Ortalama sıcaklığı 30 derece civarında. Zaman içinde kaçıncı gidişim, kaçıncı yüzüşüm bilmiyorum. Bahar aylarında hemen kenarındaki dut ağacından dut yiye yiye yüzüşlerim, göle yapılan çay servisleri sayesinde ılık suyun içinde çay ve kahve keyfi yapışlarım… Bir sonraki hedefim bir kar yürüyüşü sonrası ılıcanın şifalı sularıyla buluşmak. Bu arada çay servisi kış aylarında yapılmıyor. Şifalı sudan insanın hiç çıkası gelmiyor. Bunda biraz çıkar çıkmaz üşüyeceğini bilmek ve duşların azıcık uzakta olması etken olabilir. Ben tam bir su kuşu olarak bahane üretiyor da olabilirim. Ilıklığı insanın kalbini sıkıştırmıyor ve size suda dilediğiniz kadar kalabilme imkânı veriyor.
İznik Gölü kenarında dünyanın en güzel günbatımlarından biri yaşanıyor. Karşısında bir mola verip tadını çıkarmayı ihmal etmeyin.
Neredeyse grubun tamamı yüzüp yorgunluğunu attıktan sonra artık kurulanma zamanı. Hadi çık çıkabilirsen sudan. Son sürat havluma sarılıp duşlara koşarken içimden söyleniyorum. Kurulanıp üstümü giyeceğim ama o bile titretiyor insanı. Burası için mutlaka yanınızda olması gereken en önemli şey saç kurutma makinesi. Hele ki benim gibi saçlarınız varsa. Yanaklarım al al oluncaya kadar saçımı kurutuyorum, bu arada kendimi de ısıtıyorum. İnsan buradan pamuk gibi ayrılıyor. İznik’teki köftecide köfte yemeyi ve İznik Gölü kenarında dünyanın en güzel günbatımına karşı çay içmeyi de ihmal etmeyin. Hatta her yerinden tarih fışkıran şehrin sokaklarında dolaşın. Biz yürüyüş sonrası bunları yapamadan evimizin yolunu tuttuk. Zira kış aylarında hava erken kararıyor. Neyse ki daha önce üzerine tik atılmıştı. Karlı bir havada tekrar buluşmak üzere…