Kentleşme tarihinde yerleşimin güvenliğini sağlayan dış surlar olmuş hep. Onların içinde sürüp gitmiş hayat. Tacirler, köylüler ürünlerini satmak için kente gelir, genişçe bir alanda pazarlarını kurarlarmış. Bağıra çağıra malların satıldığı bu alan herkesin ortak alanıymış. Bazıları bu meydanlarda siyasi fikirlerini veya felsefelerini tanıtır; kimi zaman yolu düşen bir gezici tiyatro kumpanyası derme çatma sahnesini kuruverirmiş. Sihirbazından madrabazına, herkesin kendini veya ürününü teşhir ettiği yermiş bu meydanlar. Ticaret oradaymış. Sanatsal gösteriler orada. Muktedirin fermanları halka orada duyurulur, mahkeme duruşmaları orada görülür, idamlar orada infaz edilirmiş. Nümayişler orada yapılır, ayaklanmalar oradan başlarmış. Kısacası şehirlerin kalbi orada atarmış.
Antik Dönem
Toplumsal yaşamdaki önemi büyük olan bu alanlara, Antik Yunan dünyasında “agora” denir. Genellikle “pazar yeri” diye çevrilerek agoraya haksızlık edilir. Yukarıda sayılan türlü işlevlerden dolayı agora, sadece pazar yeri değil, toplantı ve konuşma yeri olarak demokrasinin filizlendiği bir yerdir. Homeros’a göre bir kentte agoranın olmayışı hukuksuzluk ve adaletsizlik göstergesidir. Roma İmparatorluğu Dönemi’nde tüm Akdeniz havzasının maruz kaldığı imar seferberliği ya da kentsel dönüşüm hamlesinde bu gelenek devam etmiş. Yunan dünyasının agorası, içine bir pagan tapınağı oturtularak, “forum” denen daha büyükçe meydanlara evrilmiş. Roma imparatorları -fırsattan istifade- diktirdikleri forumlara kendi isimlerini vermişler. Adına Bizans dediğimiz Hristiyanlaşmış Roma İmparatorluğu’nda da durum değişmemiş. Binlerce yıllık agora, forum geleneği süregelmiş. Pagan tapınağı yıkılmış, yerine kilise yapılmış.
İslam dünyası Farsça kökenli “meydan” sözcüğü Arap, Türk, Balkan, Doğu Avrupa hatta Hindistan kültürlerine kadar yerleşmiş olduğuna göre, meydan önemini korumuş; gelenek bir süre daha devam etmiş demektir. Pers, Helen, Roma, Bizans kültürleriyle yoğrulmuş kentlerde en az bir meydan hep olmuş. Şark’ta egemen olmaya başlayan İslam kültürü, yeni bir kentsel dönüşümü de beraberinde getirmiş. Kimi kiliseler yıkılmış, yerine cami yapılmış kimileri de camiye çevrilmiş. Yakınına İpek Yolu kumaş tüccarları için bir “bez-esten” inşa edilmiş. Meydan kimi yerlerde biraz küçülmüş kimi yerlerde tamamen kaybolmuş.
Ana unsur cami
Osmanlı kentlerinin ana unsuru daima cami olmuş. Toplumsal yaşam hep cami etrafında yoğunlaştığı için ayrı bir toplanma alanına gerek kalmamış. Ekonomik faaliyetler bedesten, çarşı, kapalı çarşı gibi yerlerde gerçekleşmiş. Agoraların, forumların taşıdığı sosyal ve siyasal işlevler Osmanlı kentlerinde, cami ve çarşı gibi mekânlarda karşılık bulmuş. Aslında durum pek değişmemiş, alışveriş yerleri ve dini mekânlar forumlarda olduğu gibi yan yanaymış. Ancak “demos-cratos” tarihinin temel taşı sayılan, meczup da olsa birinin üstüne çıkıp kendi görüşünü anlatabileceği bir taş ve onun durduğu meydanlar yok olmuş.
Geçmişten bugüne İstanbul Kentin ilk büyük imar faaliyeti, kenti Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmaya karar veren Konstantin ile başlamış. Onu diğer imparatorlar izlemiş. Bizans İmparator sarayı günümüz Sultanahmet Camii’nin olduğu yerdeymiş. Hemen yanında halkın at yarışları ile oyalandığı, lunapark ile sirk karışımı bir yer olan hipodrom; karşısında da Hristiyanlığın en büyük mabedi Ayasofya yer alıyormuş. Ayasofya’nın önünde, bir sütun üzerinde bugünkü Ayasofya’nın bânisi Jüstinyen’in heykelinin durduğu Augustaion Meydanı varmış. Saraya, “orta” anlamında “mese” adı verilen, iki Roma’yı birbirine bağladığı söylenen protokol yolu/devlet yolu ile ulaşılıyormuş. Biraz ilerleyince varılan Çemberlitaş’ın olduğu alan, senatonun da yer aldığı Konstantin Forumu imiş. Porfir kırmızısı sütunun üstünde bir Konstantin heykeli duruyormuş. Biraz daha gidince gelinen Beyazıt Meydanı’nda, yol kenarında duran devasa yapı taşları da bir zamanlar burada var olan Teodosius Forumu’na ait.
Laleli üzerinden Aksaray’a ulaşılan yerde Forum Bovis yani, “sığır meydanı” varmış. Ancak bu foruma dair elimizde ciddiye alınacak bir buluntu veya -hayali de olsa- çizim bile yok. Devlet Yolu’nu takip ederek Cerrahpaşa’ya varıldığında Arcadius Forumu’na geliniyormuş. Bu forumun kanıtı olan sütun kaidesi, bugün iki bina arasına sıkışıp kalmış. Roma/Bizans’tan kalan forumları yok etmişiz. Ya “yeni” meydanlar? Sirkeci, Eminönü, Saraçhane, Taksim, Şişli, Beşiktaş, Kadıköy, Üsküdar? Sizce bunlar meydan mı? Ne demişti Homeros? Meydanı olmayan kentte…
Smyrna agorası, Helenistik Dönem’de kurulmuş olup günümüze gelebilmiş kalıntıların çoğu, MS. 178 depreminden sonra yeniden inşa edilen Roma Dönemi agorasına aittir.