Sanayileşme ve enerji tüketiminin artışı gibi etmenler, solumak zorunda olduğumuz havanın kalitesini doğrudan etkiliyor. Uzmanlar tarafından yapılan son ölçümler, atmosferdeki karbondioksit seviyesinin milyonda 420 ppm seviyesine ulaştığını, yani insanlık tarihinin en yüksek ölçümünün yapıldığını gözler önüne seriyor. Uzmanlara göre bu durum, insanların daha erken yaşta hayatlarını kaybetmelerine yol açacak.
Milliyet’ten Mert İnan, yapılan ölçümlerin değerlendirilmesi için bir grup bilim insanıyla bir araya geldi. Yapılan söyleşideki açıklamalar hem gezegenimizin hem de insanların nasıl bir risk altında olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Dilerseniz lafı daha fazla uzatmadan, atmosferdeki karbondioksit seviyesinin milyonda 420 ppm’e ulaşmasının ne anlama geldiğine hep birlikte bakalım.
“Yapılan ölçümler hiç iç açıcı değil”
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Selahattin İncecik, konuyla ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu; “Ortaya çıkan rakamlar maalesef gezegenimiz için iç açıcı değil. 100 yıllık süreçte her yıl yeni rekor seviyeye ulaşıyoruz. Atmosferdeki 400 PPM karbondioksit seviyesi kırmızı çizgimizde ancak bu oran aşılmış durumda. Karbondioksit artışına kömür, petrol, doğalgaz tüketimindeki artışı neden oluyor. Doğalgaz fosil yakıtlar arasında en masum olanı. Açıklanan oranlar, Pasifik Okyanusu’nun ortasında, yerden 3 bin metre yüksekte ölçülüyor. Sanayi kentlerinin ortasında, yerden 3 bin metre yüksekte karbondioksit ölçümü yaparsanız 420 PPM’in fazlasını bulursunuz. Gelecek 5 yıllık dönemde ortalama sıcaklık değerleri artacak. Hızlı nüfus artışı, sera gazı salınımı, karbondioksit gazındaki salınım artışı atmosferin ısı dengesini etkiliyor. Enerji tüketimi arttıkça atmosfer sıcaklığı da artıyor ve dünyanın ısı dengesi bozuluyor. Şayet önlem alınmazsa 2040’dan itibaren çok ciddi sıcaklık artışları göreceğiz. Tüm yaşam, tarım ve su alanları olumsuz etkilenecek.
Örneğin İstanbul’un sigortası kuzey rüzgarları. Şehrin bütün kirli havasını uzaklaştıran kuzey rüzgarının etkisi. Ancak kentin kuzeyine inşa edilen plazalar ve yeni projeler kuzey rüzgarlarının önüne set çekiyor. Bu gidişat devam eder kuzey rüzgarlarının önü kesilirse kirlilik ciddi boyutlara ulaşır. İstanbul’da yılın yüzde 70’lik diliminde hava kirliliği oranları standartların üzerinde seyrediyor. Ancak kışları kömür kullanımı ekonomik nedenlerden ötürü halen çok yaygın. Avrupa’nın hiçbir şehrinde kömür yakılmıyor. Hava kirliliğinin birinci nedeni, karayolu taşımacılığındaki araç sayısı ve kömür kullanımı. Dar gelirli insanlara kömür yerine doğalgaz yardım ödeneği oluşturulmalı. İstanbul’daki araçların yüzde 60’ı dizel. Dizel araçlar da ciddi partikül madde kirliliği yaratıyor. Ağır tonajlı araçlar dahil olmak üzere çok ciddi emisyon ölçümleri yapılmalı. Almanya’daki kriterler uygulanmalı, denetim kağıt üzerinde kalmamalı.“
“Sonuçlar korkutucu”
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ise “Havadaki partikül madde 10 oranı günlük ortalama 50 mikrogram/metreküp oranını aşmaması gerekir. Kış aylarında birçok kentte ‘PM10’ seviyesi sınır değerlerin üzerinde seyrediyor. Partiküler maddeler akciğer kanseri nedeni olarak sınıflandırılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre günlük PM10 konsantrasyonlarında her 10 mikrogram/metreküp artış ölümlerde yüzde 0.2 ile 0.6 artışa yol açıyor. Uzun dönem PM10 konsantrasyonlarında her 10 mikrogram/metreküp artış ise kalp-akciğer hastalıklarına bağlı ölümlerde yüzde 6 ile 13 arasında artışa yol açıyor.” dedi.
Ekoloji uzmanı Prof. Dr. Doğan Kantarcı tarafından yapılan açıklamalarda ise “Orman yangını sayılarının artışı ile küresel ısınma, iklim değişikliği ve buna bağlı olarak Türkiye’de de artan sıcaklıklar arasında belirgin bir bağıntı var. Muğla ve çevresindeki yıllık ortalama sıcaklıklar ile yağışlar incelendiğinde; ortalama 500 metre yükselti için verilen yıllık ortalama sıcaklık değerlerinin dönemsel olarak arttığı, buna karşılık yıllık ortalama yağış miktarlarının azaldığını görüyoruz. Ormanlar karbondioksiti bünyesine alıp oksijen olarak geri veriyor, fotosentez oluyordu. Sera gazlarının orman ve denizler tarafından doğal yoldan geri alımı çok önemli. Yangın aynı zamanda faunayı da bozarken, tüm sistem zarar görüyor. Yangın sırasında yüksek sıcaklık değerlerinin ortaya çıkması havadaki azot ve oksijen değerlerinin de dengesini bozuyor.” ifadeleri kullanıldı.