Küresel ısınma sonucu yaşanan iklim değişikliğinin etkileri, tüm dünyada hızla kendini gösteriyor. Bu çerçevede gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de sera gazı emisyonlarında azaltım hedefine ulaşabilmek için çeşitli çalışmalar gerçekleştiriyor.
2030’da yüzde 55 azaltımın, 2050’de ise karbon nötr bir dünyanın amaçlandığı bu kritik süreç, sosyolojik açıdan toplumları olumsuz etkilerken, beraberinde alınan kararlar ise ticarete yön veriyor.
Sera gazı emisyonuna neden olan kritik 6 sektörden biri ise çimento. Sektör, dünyadaki toplam karbon salımının yüzde 7’sinden tek başına sorumlu olduğu gerekçesiyle, Avrupa Birliği’nin 2026’da faaliyete alacağı ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ne tabi tutulacak.
Emisyon azaltımı hedefleri doğrultusunda ise 16 Mart’ta Resmi Gazete’de yeşil çimentonun yaygınlaştırılmasının desteklenerek, diğer çimento türlerine kısıtlama getirileceğinin duyurulduğu bir tebliğ yayımlandı.
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği (ÇCSİB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay, “Bu tebliğ, kamu ihale alımlarında, satış sözleşmelerinde ve çimento içerikli ürün alımlarında, çimento üretiminde emisyon salımına neden olan klinker faktörünün düşürülmesine dönük bir tebliğ. Yani çimento satın alınacak, çimentonun içerisindeki klinker oranı 2029 yılına kadar maksimum yüzde 80, 2029 sonrasında ise maksimum yüzde 75 olacak. Böylece, üretilen çimentoda daha az klinker kullanılması sonucu, aynı oranda emisyon azaltımı sağlanmış olacak” dedi.
Türkiye’nin karbon yakalama kapasitesi 96 milyon ton
Çimento sektörü olarak emisyon azaltımı konusunda yeşil çimento yaygınlaştırılması gibi somut yatırımlar yapıldığını fakat emisyonun tamamen ortadan kaldırılmasının en kesin yolunun karbon yakalama ve depolama teknolojisinden geçtiğinin altını çizen Akçay, “Dünyada bunun uygulamaları yapılsa da en büyük handikap maliyetin çok yüksek oluşu.
Bu noktada da yeterli destek ve finansmanın endüstriye sağlandığı söylenemez. Türkiye’nin karbon yakalama kapasitesi toplam 96 milyon ton. Ton başına klinker maliyeti ise 300 dolar. Yani sadece karbon yakalama için en az 30 milyar dolar bir bütçe gerek. Üstelik bu miktara depolama operasyonları için gereken maliyet dahil değil.
Çünkü karbon yakalama sürecinden sonra yaklaşık 30 milyon ton karbondioksit açığa çıkıyor ve onun da bir yerde depolanması gerek. Söz konusu maliyet, Türkiye çimento endüstrisinin karşılayamayacağı bir tutar. Bu nedenle biz de, sektör olarak diğer unsurlara odaklanarak temiz enerji kullanımı, alternatif ham madde ve yakıt kullanımının artırılması, döngüsel ekonomi, elektrifikasyon, dijital dönüşüm gibi alanlarla emisyonu azaltmak için çalışıyoruz” diye konuştu.
“Sektörde ‘çok yönlü’ dönüşüm gerekiyor”
Türkiye’nin şu an için koyduğu hedefin de yeşil çimento kullanımının yaygınlaşmasıyla, sektörün emisyonunda azaltım sağlama yönünde olduğunu söyleyen Akçay, “Tabii bu hedef tek başına yeterli değil çünkü çimento endüstrisindeki emisyon sadece klinker üretirken oluşmaz.
Burada faaliyetlerin tamamında kullanılan aktivitelerdeki düzenlemeler de önem taşıyor. Yani kullandığımız elektriğin fosil yakıtlardan üretilmemesi, yenilenebilir enerjiden sağlanması gerekir. Biz çimentoda yakıt olarak kömür kullanıyoruz. Bu çerçevede alternatif yakıtlar söz konusu. Ayrıca BİOMAS dediğimiz veya bu döngüsel ekonominin bir parçası olan farklı atık türleri de mevcut. Bu atık türlerinin de yakıtı olarak kömürü replese etmesi, o yüzden alternatif yakıt kullanımının artırılması gerekiyor.
Ayrıca lojistik süreçlerde fosil yakıtlarla çalışan araçlar var hatta araçların da elektrifikasyona dönüşmesi lazım. Yani dijital dönüşüm bunun bir parçası. Yapay, zekâ tabanlı enerji yönetim sistemleri yani optimizasyonu sağlayacak. Aslında karbon kaçağını veya emisyonu artırıcı faaliyetlerin ölçülerek gerekli önlemlerin alınmasına dönük işte dijital uygulamalar var. Bunların da yapılması gerek. Yani sektörde çok yönlü bir dönüşüm gerek” ifadelerinde bulundu.
“Yerel satışlarda yeşil çimentoya geçildi”
Türkiye’deki yeşil çimento kullanımına ilişkin de konuşan Akçay, “Türk çimento endüstrisi bu konuya angaje olmuş durumda. Türkiye, bu mevzuat çıkmadan önce de kademeli şekilde Avrupa Birliği’nin karbon düzenlemelerine paralel şekilde gelecek okuması yaparak aslında proaktif şekilde hazırlanıyordu. Bu çerçevede özellikle katkılı çimento (yeşil çimento) satışları da kademeli şekilde artırıldı. Yani birçok fabrika, birçok bölgede yerel satışlarda zaten yeşil çimentoya geçmiş durumda” değerlendirmesinde bulundu.
“ETS’nin hayata geçirilmesi çok önemli”
Avrupa odaklı perspektif olduğu için sektörde daha çok ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ hususuna odaklanıldığını vurgulayan Akçay, “Avrupa’ya ihracat içerisinde çimentonun payı şu anda yüzde 20. Önümüzdeki dönemde ise talepler doğrultusunda bunun artacağını öngörüyoruz.
O noktada rekabetçi olabilmemiz için düşük karbon ayak izine sahip çimento göndermemiz gerekiyor ki vergilendirmeye tabi tutulmayalım ya da vergilendirileceksek de o vergi, ithalatçılarının maliyet yönetimine veya satın alma kararına olumlu şekilde dönsün. Bu kapsamda da bizde Emisyon Takip Sistemi (ETS) ile ilgili hızlı bir çalışma var ama tabi bunun da hayata geçirilmesi çok önemli” dedi.
“Klinker oranının düşmesi, kaliteyi etkilemez”
Normal çimento ile yeşil çimentoyu karşılaştırarak, yeşilin yalnızca bir sıfat olduğunu belirten Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay, “Üretim sürecinde daha az klinker kullanılması da bizim katkılı çimento da dediğimiz yeşil çimento şeklinde adlandırılıyor.
Normal çimentoda klinker oranı yüzde 95 iken, yeşil çimentoda bu oran yüzde 60 – yüzde 50’ye kadar düşmekle beraber değişkenlik göstermektedir. Burada kritik nokta, çimentonun dayanım gücünü koruyacak oranda klinker veya alternatif bağlayıcı maddelerin kullanılmasıdır. Klinker oranının düşmesi ise kalitede negatif etki göstermez” bilgisini verdi.
10 yılda 11 milyon ton karbon salımı azalacak
Yeşil Çimento’ kullanımının yaygınlaştırılmasını amaçlayan tebliği değerlendiren TÜRKÇİMENTO CEO’su Volkan Bozay, “Önümüzdeki 10 yılda; 11 milyon ton karbon salımı azaltılabilecek, 1,3 milyon ton petrokok ve kömür ithalatının önüne geçilebilecek, 500 milyon ağaca eş değer çevresel fayda sağlanabilecek potansiyele sahip olunacak.
Önümüzdeki dönem sektörün dekarbonizasyon/düşük karbonlu üretim için belirtilen kazanımları sağlayabilmesi için alternatif hammadde ve alternatif yakıta sektörün ulaşımına yönelik düzenlemelerin zorunluluğu unutulmadan, kamu, akademi, sivil toplum örgütleri ve sektördeki bütün paydaşların iş birliği daha da önem kazanıyor” açıklamasında bulundu.
Karbon yakalama süreci nasıl işliyor?
Süreç, üç aşamada gerçekleşiyor. Karbondioksit, kömür ve doğal gazla çalışan enerji üretim tesisleri, çelik veya çimento fabrikaları gibi endüstriyel süreçlerde üretilen diğer gazlardan ayrıştırılıyor. Sonrasında sıkıştırılan karbondioksit, boru hatları, karayolu taşımacılığı veya gemilerle depolama için bir sahaya taşınıyor. Son adımda ise karbondioksit, kalıcı depolama için yerin derinliklerinde yer alan kaya oluşumlarına gönderiliyor.
Seza Çimento: Yeşil çimento talebi artmaya devam edecek
Türkiye’de yeşil çimento üretiminin yüzde 20’nin altında olduğunu fakat yeşil çimentonun yaygınlaştırılmasına ilişkin yayımlanan tebliğ ile kademeli artışın hedeflendiğini belirten Seza Çimento Uluslararası İlişkiler ve Dış Ticaret Direktörü Yüksek Mühendis Mimar Cansu Açık ise, “Yeşil çimentonun kullanımı Avrupa’da çok daha yüksek miktarda.
Bazı ülkelerde yüzde 75’in üzerinde kullanım söz konusu. ABD’de ise yüzde 10’un altında olan oran, son birkaç yıldır artırılıyor. Dünyada gün geçtikçe yeşil çimentolara olan talep daha da artacak.
En önemli ihracat pazarımız olan ABD’deki artış da bunu gösteriyor” diye konuştu. Tebliğ ile çimento sektörünün maliyetlerinin de düşeceğini belirten Açık, “Çimento maliyetlerinin yüzde 65-70’ini yakıt ve enerji maliyeti oluşturuyor. Yeşil çimento ile bu maliyet kalemleri düşürülecek. Ayrıca ülkemizde de uygulanmaya başlanacak olan emisyon ticaret sisteminde ortaya çıkacak ilave vergisel maliyetlerin azalmasını da sağlayacak. Sektörün yıllardır talep ettiği konuda somut adım atılmış oldu” dedi.