Bulunması gerektiğini, yazı dizimizin önceki kısımlarında ifade etmiştik. Taşınmazın devri, resmi şekilde tapu memuru önünde yapılması gereken bir işlemler bütünü olup, işlemi yapanın, bu işlemlere ilişkin ehliyetsizliği, devir işlemini sakatlayacak ve tapu kaydının yolsuz olmasına yol açacaktır ki bu durum da, tapu iptal ve tescil davası açılmasına yol açar.
Ehliyetsizlik Nedir?
Genel anlamda fiil ehliyeti, kendi işlemleri ile borç altına girme ve hak edinme ehliyeti olup, işlemi yapan kişi, işbu işlemi yapmaya ehil değilse, yapılan işleme ilişkin, çeşitli hukuki yaptırımlar gündeme gelecektir. Taşınmaz devri de, irade beyanlarının tapu memuru huzurunda açıklanmasını ve geçerli bir devir sözleşmesini gerekli kıldığından, öncelikle sözleşme akdedenlerin, tam fiil ehliyetine sahip olması gerekmektedir.
Ehliyetin Tespiti Nasıl Yapılır?
Ehliyetin tespiti, işlemin geçerliliği veya geçersizliğinin tespitinde önemli rol oynayacaktır. Burada, ispat araçları devreye girecek ve tüm deliller değerlendirilerek bir sonuca ulaşılacaktır. Doktor raporları da, bu konuda önemli ispat araçlarındandır.
Nitekim, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin, 29.11.2017 tarih ve 2017/4770 E., 2017/6888 K. sayılı ilamına göre:
‘’ Bir kimsenin ehliyetinin tespitinin kişi ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.’’
Ehliyetsiz kişiyle işlem yapan 3. Kişinin iyiniyetli olması, işlemi geçerli hale getirmez.
Nitekim, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin, 12.9.2017 tarih ve 2014/21931 E., 2017/4199 K.
Sayılı ilamına göre:
‘’ Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil istemine ilişkindir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 15. maddesinde ifade edildiği üzere, ayırtım gücü (hukuki ehliyeti) bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin olmaması sebebiyle yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağı, karşı tarafın iyi niyetli olmasının da işlemi geçerli kılmayacağı kuşkusuzdur.’’
Açılacak tapu iptal ve tescil davasında, birden fazla hukuki sebebe değinilmesi de mümkündür.
Tapu iptal ve tescil davalarına ilişkin olarak hazırladığımız 6 kısımdan oluşan bu yazı dizimizin son kısmında önemle belirtmek isteriz ki, tapu iptal ve tescil davalarının tek tek bu sebeplerden birine dayanılarak açılması mümkün olduğu gibi, olası bir davada birden fazla hukuki sebebe dayanmak da mümkündür. Zira, tapu kaydının iptaline sebep olacak birden fazla hukuki sebep bulunabilir.
Örneğin, ‘’ehliyetsizlik’’ ve ‘’muris muvazaası’’ hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasında, Yargıtay1. Hukuk Dairesi, 18.4.2016 tarih ve 2014/16754 E., 2016/4711 K. sayılı ilamında, şu yönde karar vermiştir:
‘’ Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ile mirasbırakan adına tescil istemine ilişkindir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Diğer taraftan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyecektir.’’