Hayat kalitemizi etkileyen temel unsurların başında soluduğumuz hava gelmektedir. Yetişkin bir insan günde ortalama 11 bin litre dolaylarında hava solumaktadır. Bu değer kabaca küçük bir kamyoneti dolduracak miktar. Bunun içindir ki hava, hayatın vazgeçilmez bir parçası. Tabii solunum esnasında hava ile birlikte havada duran ve göremediğimiz küçüklükteki kirleticileri de içimize alıyoruz. Bu durum birçok hastalık ve rahatsızlığa da davetiye çıkarıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO) verilerine göre her yıl 7 milyon insan hava kirliliği ile ilişkilendirilebilecek rahatsızlıklar sebebiyle hayatına erken veda ediyor. Hava kirliliği diğer kirlilik türleri gibi anlık ve görünür etki göstermiyor. Soluma ile alınan kirleticiler zamanla eşik miktarları aşarak vücudumuzda görünür ve kalıcı hasar bırakıyor. Bu sebeple yine DSÖ tarafından hava kirliliği “sessiz katil” olarak nitelendiriliyor.
Nüfus artışı, şehirlerin büyümesi ve her geçen gün artan yaşam konforu talebimiz beraberinde ısıtma, soğutma, aydınlatma gibi alanlardaki enerji ihtiyaç artışını da doğuruyor. Daha fazla enerji arzı ise daha fazla yakıt tüketimi ve dolayısıyla da hava kirliliği anlamına geliyor. Bu durumda hava kirliliği yönetilmesi gereken en öncelikli çevre temalarından biri haline geliyor.
İLK YASAL DÜZENLEMELERİN YAPILDIĞI ALAN: HAVA KALİTESİ
Sanayi devriminin beşiği olarak anılan İngiltere’de enerji üretimi amacıyla yoğun olarak kullanılan kömür büyük bir hava kirliliğine sebep olmuş, kamuoyunda yükselen tepkilere bağlı olarak da hava yönetimi alanındaki ilk yazılı yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi sağlanmıştır. Bu itibarla ilk olarak 1926 yılında çıkarılan Duman Azaltma Yasasını müteakip çeyrek asır sonrasında binlerce kişinin ölümüne yol açan “Büyük Londra Dumanı” olarak adlandırılan hava kirliliği sonrasında 1956 yılında Temiz Hava Kanunu (Clean Air Act) çıkarılmıştır. Avrupa Birliği’nin de temiz hava yasalarının altlığını oluşturan bu düzenleme bölgesel bazda çevre alanındaki ilk yasal düzenleme örneği olmuştur.
Sınır konulamayan ve dinamik yapısı içerisinde dağlar, denizler, binalar ve yollar arasında sürekli bir hareket halinde bulunan hava bu yapısıyla yönetilmesi zor çevre konularından biri haline geliyor. Sanayi, ulaşım ve ısınma gibi temel alanlarda dünya genelinde artan yoğun fosil yakıt kullanımı, arıtma teknolojilerinin de yetersizliği ve rüzgâr gibi meteorolojik faktörlerle oluştuğu bölgeden binlerce kilometre uzaklıklara taşınan hava kirliliği bu yönüyle küresel önem kazanmış ve 1979 yılında imzalanan BM Uzun Menzilli Sınıraşan Hava Kirliliği (LRTAP) Sözleşmesi ile küresel bağlamda da çevre alanında mevzuat hazırlanan ilk tema olmuştur.
ÜLKEMİZDE DE İLK TEMA HAVA OLDU
Hava kalitesi ülkemizde de yasal açıdan çalışılan ilk tema oldu. 1983 yılında yayımlanan 2872 sayılı Çevre Kanunu’na dayanılarak hazırlanan “Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği” 1986 yılında yürürlüğe girerek bu kapsamda detaylı çalışılan ilk alan oldu.
Hava kirliliği dünya genelinde şehirlerin en önemli meseleleri arasında yer alıyor. Pandemi ile birlikte maskelerimizin ardında geçirdiğimiz iki yıl boyunca temiz bir nefes almanın önemini anladık. “Evde kal Türkiye” çağrısı ile birlikte şehirlerimiz hava kalitesi uzmanlarının arayıp bulamadıkları bir deney ortamına dönüştü, şehrin hava kirliliği kaynakları asgari düzeye indi. Hatta İstanbul’dan Uludağ’ı rahatlıkla görebildiğimiz günlere tanıklık ettik. Bu durum bizlere kirlilik kaynakları olmadığında doğanın kendi dengesini nasıl sağladığını gösterdi.
Artan nüfus ile birlikte gelişen sanayi ve gündelik ihtiyaçlarımız sebebiyle kullandığımız elektrik ve ısınma hava kirliliğinin en önemli faktörlerinden. Havanın doğal bileşeninin kirleticiler sebebiyle değişmesi ile hava kalitesi bozuluyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak hava kalitesinin limitlerini belirliyor ve vatandaşlarımızın bu limitler dâhilinde temiz hava solumalarına yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
HEPİMİZİN YAPABİLECEĞİ BIR ŞEYLER VAR
Hava kalitesini en iyi seviyede tutabilmek için hava kirliliğine sebep olan sanayi, ulaşım ve ısınma kaynaklı hava kirliliğini kontrol altına almaya çalışıyoruz. Bakanlık olarak mevzuat düzenlemeleri yapıyor ve bu alandaki uygulamaların önderliğini yürütüyoruz. Mevzuatın uygulanmasında yerel yönetimlere de önemli vazifeler düşüyor. Özellikle ulaşım ve ısınma kaynaklı kirliliğin yönetilmesine ilişkin şehrin planlama aşamasından başlayarak yerel yönetimlerin doğru uygulamaları ile temiz havaya erişebildiğini görüyoruz.
Temiz bir hava için tüm bireylerin katkı sunmasını bekliyoruz, gündelik tercihlerimizde yürüyüş, bisiklet gibi sıfır emisyonlu araçları, bireysel araç kullanımı yerine toplu taşımayı tercih etmek yapabileceklerimizin ilk sırasında yer alıyor. Yine kış aylarında ısınma ihtiyacımız için temiz ve çevre dostu yakıtları kullanmak, yakma sistemlerimizin bakımlarını yaptırmak, ortam sıcaklığını çok fazla arttırmamak, binalarımızın ısı yalıtımlarını yaptırmak birey olarak yapabileceklerimizden.
HAVA KALİTESİ YÖNETİMİNDE TARİHİ ADIMLAR
Bakanlık olarak hava kalitesini şehrin kirliliğini en iyi temsil edecek şekilde sürekli izleyen sistemlerin sayısını 2002 yılında yalnızca 8 iken 2022 yılında 360’a çıkardık. Ölçüm ağından elde edilen verileri internet sitemiz üzerinden anlık olarak vatandaşlarımızla paylaşıyoruz. Kirletici vasfı yüksek sanayi tesislerinin bacalarını sürekli olarak izliyoruz. SEÖS adı verilen izleme sistemleri ile 700’ü aşan tesis bacası emisyonunu anlık olarak takip ediyoruz.
Hava kalitesi yönetiminde sadece ölçmek ve izlemekle yetinmedik. Kirliliğin kaynağını tespit eden ve buna göre tedbirlerin belirlenmesine imkân sağlayan yazılımları ulusal bütçemiz ile hayata geçirdik. Bunlardan ilki olan Hava Emisyon Yönetim-HEY portalı ile tüm hava kirliliği kaynaklarını ülke genelinde ortak ve şeffaf bir veri tabanı ile yönetiyoruz. HEY portalı dünyaya örnek teşkil edecek şekilde bilimsel hava kalitesi modellerini yazılım üzerinden çalıştırabilen özelliğe sahip. HEY portalında ülke genelinde çevre izni alan 10 bin 700 sanayi tesisine ait veriler kayıtlı durumda. İllerimizdeki endüstri, ulaşım, ısınma kaynaklarının hava kirliliğine katkılarını biliyoruz. Valiliklerimiz koordinasyonunda temiz hava eylem planları ile bu kaynakları yönetmeye yönelik eylemler belirleniyor ve uygulanması bakanlığımızca takip ediliyor.
HEY portalı çıktılarını kullanan yine yerli ve milli teknolojiyle geliştirdiğimiz NEFES yazılımıyla şehirlerde binalarımızın 3 boyutlu dijital ikizlerinde rüzgârın akış yönü ve hızı ile rüzgâr koridorları, kavşakları, ışıklandırma sistemi, topoğrafyaya bağlı eğimler, trafik yoğunluğu, atölyeler, ekmek fırınları, lokantalar gibi küçük ölçekli kirlilik kaynaklarını ele alabiliyoruz. 25 ilde başarı ile uygulanan NEFES yazılımını tüm illerimize yaygınlaştırıyoruz. Anlık olarak kirlilik durumunu ve kaynağını izleyebildiğimiz bu araçlarla bakanlığımızın uygulama gücü artmış durumda.
Hava kalitesinin yıllara göre değişimini değerlendirdiğimizde kömür kokusundan zorunlu maske kullanılan 90’lı yılları doğalgazın yaygınlaştırılması yatırımları ile çoktan geride bıraktığımızı görüyoruz. Katı yakıt ile ilişkilendirilen kükürtdioksit (SO2) kirliliğinin oldukça düşük seviyelerde seyretmesi bu değişimin bir göstergesi niteliğinde. Ancak doğal gazın ulaştığı 81 ilimizde halen ısınmada kullanım oranları istenen seviyelerde değil. Kapısının önüne kadar doğal gaz hattı gitmiş olduğu halde ısınmada katı yakıt kullanmaya devam eden vatandaşlarımız var.
Ülkemize ithal olarak giren ve ülkemizde üretilen tüm katı yakıtların yaşam döngüsünü HEY Portalı Katı Yakıt Modülü ile takip edebiliyoruz. 2021 yılı itibarıyla daha önce ıslak imzalı verilen üretici, dağıtıcı, satıcı kayıt ve satış izin belgelerini e-imzalı hale getirerek toplamda 16 bin 190 belge düzenledik. Bu veriler ile illerimizi katı yakıt kullanımı açısından değerlendirebiliyoruz.
YEREL BAZDA DÖNÜŞÜMLERE DESTEK
Birçok şehrimizin ortak meselesi olan çanak şeklinde topoğrafik yapı ve kış aylarında etkili olan enverziyon gibi meteorolojik faktörler sebebiyle kirlilik dağılamıyor ve şehirlerimizin üzerinde birikiyor. Bu sebeple hava kirliliği yerelde mücadele edilmesi gereken bir mesele haline geliyor.
Bakanlığımızca yerel yönetimlerimize çevre kirliliğinin giderilmesine yönelik verdiğimiz mali desteklere hava kalitesinin iyileştirilmesini ekledik. Bisiklet yolları, yeşil yürüyüş yolları ve çevre dostu sokak uygulamalarının yanı sıra özellikle ısınmada daha az kirlilik potansiyeline sahip yakıtların kullanımına yönelik çalışmalara da katkı sunuyoruz. Bu itibarla ilk kez Konya tarihi Mevlâna bölgesinde 1108 konutun ısıtma sisteminin katı yakıtlı sobadan doğalgaz yakıtlı kombiye dönüşümünü sağladık. Sosyal boyutu da olan bu projeden özellikle yardıma muhtaç ailelerimizi faydalandırdık ve onları temiz ısınma konforuna kavuşturduk. Bu ailelerimizin bazılarını dönüşümden sonra evlerinde ziyaret ettik ve sıcak evlerinde çaylarını içtik.
Konya ilinde hayata geçirdiğimiz bu proje ile azotoksit (NOx), kükürtdioksit (SO2) ve toz (PM10 ve PM2,5) başta olmak üzere 1200 ton kirleticinin ve sera gazı olan 5 bin 400 ton karbondioksit salınımını engelledik. Bu projemize benzer şekilde sırasıyla Düzce, Malatya ve Gaziantep için de kollarımızı sıvadık. Konutların seçiminde yukarıda bahsettiğimiz hava kalitesi yönetimi araçlarının verilerinden yararlanarak yerel yönetimlere yol gösteriyoruz.
Hava kalitesi iyileştirilmesinde mali destek verdiğimiz illerimizin sanayi ve ulaşım kaynaklarını da mercek altına alıyor, emisyon yönetim raporları ile adım adım yapılması gerekenleri belirliyoruz.
ISITMADA YEŞİL DÖNÜŞÜM
“Hava kalitesinde dönüşüm” diyerek ilk olarak 17-18 Mayıs tarihlerinde Ankara’da Isıtmada Yeşil Dönüşüm Çalıştayını gerçekleştirdik. Çalıştay kapsamında şehir ısıtmasında ülkemizin geleceğini konuştuk, ekonomik kaybının en aza indirilmesi amacıyla döngüsel ekonomi ve endüstriyel simbiyozun iyi örneklerinden biri olan sanayilerin atık ısılarının, jeotermal ısılarının değerlendirilmesi için yapılması gerekenleri istişare ettik, bölgesel ısıtma uygulamalarıyla sıfır emisyonlu ilçelerin örneklerini dinledik.
Şehir ısıtmasında kullanılabilecek önemli kaynaklarımızdan biri olan jeotermal enerji alanında kurulu güçte dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ise lideri olan ülkemiz buradan elde ettiği termal ısı ile 100 bini aşkın konutun ısınmasını sağlıyor. Böylelikle bu konutların ısınmasında fosil yakıt kullanımı önlenerek hem hava kirliliği hem de iklim değişikliği ile etkin mücadele edilmiş olunuyor. Ayrıca ülkemizin yerel imkânlarından yararlanılarak dışa bağımlılık da önleniyor. Sıfır emisyonlu bu konutların sayılarının artırılmasını hedefliyoruz.
Çalıştayda ayrıca ısı pompaları, kömür gazlaştırma teknolojileri, geleceğin yakıtı hidrojen, güneş enerjisinin ısıtmada kullanılabilirliği konularında da değerli akademisyenlerin ve ilgili sektörün katkılarını aldık. Yıl sonuna kadar başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız olmak üzere ilgili tüm kurumların katkılarıyla Isıtmada Yeşil Dönüşüm Strateji Belgesini tamamlamış olacağız.
“Hava kalitesinde dönüşüm” çalıştay serilerini ulaşım ve sanayi için tamamladıktan sonra 7 Eylül Dünya Temiz Hava Gününde düzenleyeceğimiz Temiz Hava Zirvesinde çıktıları kamuoyu ile paylaşmayı hedefliyoruz.
Binalarda ısınma aynı zamanda iklim değişikliğine de yol açan önemli bir seragazı salıcısı. Dolayısıyla hava kalitesine yapılan yatırımlar aynı zamanda birer iklim değişikliği ile mücadele ve uyum faaliyeti. Bu düşünce ile ısıtmada yeşil dönüşümün aynı zamanda Cumhurbaşkanımız tarafından 76. BM Genel Kurulunda dünya kamuoyuna ilan edilen 2053 net sıfır emisyon hedefine de büyük katkı sunacağı da aşikâr.
Unutmayalım: temiz hava = kaliteli hayat