Yıkımları değerlendiren Folkart Yönetim Kurulu Başkanı MesutSancak, “Eğer binalar sağlamsa, deprem kesinlikle öldürmez” dedi. Yaşananların çok üzücü olduğunu, yine depreme dayanıksız çürük binaların çöktüğünü kaydeden Sancak, gerçeğin her daim söylendiği gibi depremin değil, binaların insanları öldürdüğünü ifade etti, “30 Ekim’deki sarsıntıdan herkesin ders almasını istiyoruz, tüm toplum olarak gerçekleri görmek zorundayız” dedi. Çok sayıda insanın enkazda kaldığı Rıza Bey Apartmanı’na yakın Folkart Towers’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sancak ile 30 Ekim’de İzmir’i ve tüm ülkemizi derinden sarsan depremi konuştuk.
‘Duyarlı-yürekli insanlarla dayanışma’
– O günkü felaketle ilgili izleniminizi anlatır mısınız?
Yaşananlar çok üzücü, hepimizi derinden etkiledi. Hayatını yitiren hemşerilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifa diliyorum. Kent olarak bu zor günleri ülkeye örnek olacak şekilde el ele, dayanışma içinde atlatacağız. Bundan eminim. Somut örneğini de herkes gördü. İzmir, alkışlanacak bir dayanışma tablosu sergiledi, çok duyarlı ve yürekli insanlarla.
– Uyarılara rağmen yıkımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yönetmeliklere uygun binaların yapılması ve denetlenmesi açısından, merkezi ve yerel yönetimlerimizle birlikte ciddi bir yol var. Sürekli, ‘Deprem öldürmez binalar öldürür’ diyoruz. Yıkılan binaların hepsi ciddi ihmalin ürünü. Bir kısmı dönemin yönetmeliklerine göre yapılmış, bir kısmı kolonların kesildiği, deniz kumu kullanıldığı binalardan ibaret. Bakın Japonya’ya, yeri geldiğinde 9 büyüklüğünde depremle sarsılıyor. Buna rağmen, binalarda temel olarak yaşamsal hasarla karşılaşılmıyor.
‘DEÜ, önemli tespit yaptı’
– Yıkılan riskli yapılar mı?
Yıkılanların hepsi riskli ve güncel yönetmeliklere uygun olmayan yapılar. Bu konuda en önemlisi uzman kişi ve kuruluşların, üniversitelerin görüşü. Dokuz Eylül Üniversitesi, 20’ye yakın bilim insanın katkıda bulunduğu deprem inceleme raporu yayımladı. Önemli tespitler yer aldı.
– Size göre öne çıkan tespitler neler?
İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) var. Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, felaketin öncelikle yapısal kusurlardan kaynaklandığını açıkladı. Normalde Bayraklı’nın etkilenme derecesinin bu şekilde olmaması gerektiğini vurguladı, hasarın da çoğunlukla 1999 öncesi yapılan binalarda olduğunu belirtti.
– Binalar sizce bu nedenle mi bu kadar etkilendi?
Aslında bu soruyu da, Prof. Dr. Hasan Sözbilir’in tespitiyle yanıtlamak gerekir. Sözbilir’in de vurguladığı gibi, binaların depreme dayanıklı olmasında; malzeme kalitesi, taşıyıcı sistem, projeye uygun yapılıp yapılmaması, deprem bölgesinde yer alması ve zeminin özellikleri çok önemli. Dokuz Eylül Üniversitesi, yıkılan binalardaki incelemesinde, perde sistemlerinin eksik olduğunu saptamış, kolonların yetersiz’ olduğunu görmüş. Ağır hasarların ve yıkılmaların nedeninin; zayıf malzeme kullanımı, betonun kalitesizliği, donatıların doğru yerleştirilmemesi, yapısal düzensizlikler olduğu çok net belirtiliyor. Yapım aşamasında kolonların kısaltıldığı görülmüş. Bu da ani göçmeye neden oluyor. İncelemede, bilinçsiz tadilat nedeniyle, bölme duvarlarının zemin kattan kaldırılmasının da, yıkımların nedenlerinden birini oluşturduğu belirtilmiş. Yani aslında öldüren deprem değil, yine kuralsız binalar.
– İzmir’de yapı stoğu ne durumda?
Yapı stoğunun yüzde 30’unun riskli olduğu dile getirildi. İzmir’in yüksek deprem riski olan iller arasında olduğu, defalarca tekrarlandı. Hakiki bir kentsel dönüşüm önem taşıyor. Uzmanların çoğu, İzmir Deprem Master Planı’nın da yenilenmesi gerektiğini söylüyor. Yani, il genelinde mutlaka risk grubundaki yapılar tek tek belirlenmeli, bir plan ve doğru dönüşüm anlayışı ile önlem alınmalı.
Her zemine bina mümkün
– Sizde sorun yaşandı mı?
İsterseniz önce Folkart Towers’ı konuşalım, bir çizik bile olmadı. Maalesef çok sayıda şehirde ve İzmir’de yüksek yapılara karşı bir önyargı var. Bu doğal. Biz bu tabloyu hoşgörüyle, sevgiyle karşılıyoruz. Çünkü gökdelenler, sosyolojik olarak ‘eşitlik’ duygusunu etkiliyor. Dünyada şehirler gökdelenlerle tanıştıkları ilk dönemlerde, bu tür tepkilerle karşılaşılıyor. Ama yüksek yapılar da, günümüz dünyasının vazgeçilmez gerçeği. Bayraklı özellikle bu açıdan, bölge olarak eleştiriliyor. Ama bu yaklaşım da çok yanlış. Bu yapıları yapmak için, Bayraklı’yı biz seçmedik ki. Bizim kulelerimizin ve tüm yüksek yapıların bu bölgede bulunması tesadüf değil. Ayrıca zeminin gerekleri tam yerine getirildiği, tüm mühendislik hesapları, doğru yapıldığı zaman; şu anda bilimin geldiği noktada, her zemine bina yapmak mümkün. Japonya bunun en güzel örneği.
– Depremde nelerle karşılaştınız?
Az önce de söyediğim gibi, bizde en ufak sıkıntı yaşanmadı. Diğer yüksek yapılarda da sıkıntı olmadığını düşünüyorum. Ama Türk televizyonculuk tarihinde hiç yaşanmamış bir yalanla karşılaştık. Çok üzüldük. Depremzedelerimizin derin acıları karşısında, saygımızdan, bunu mesele yapmadık. Konuyu gündeme getirmedik. Bir televizyonda, ünlü bir jeofizik profesörü bir soru üzerine, resmen adımızı vermeden kulelerin yerinaltına 1.5 metre battığını söyledi. Yalanın böylesini hiç görmemiştik, inanın çok üzüldük. Bu örnek aşırı bilgi kirliliğinin, insanları nasıl yanılttığının göstergesi. Bir gökdelen 1.5 metre batmış ama o ünlü profesör, bu olayı zahmet edip gidip yerinde görmeyi bile düşünememiş.
‘Hiçbir eksiğimiz yok’
– Folkart Towers’ın hiç mi eksiği yok?
Sorunuzu açık yüreklilikle mütevazılığa kaçmadan yanıtlayacağım. Evet çok çok iddialıyız, Folkart Towers’ın deprem açısından hiçbir eksiği yok.
– 44 katlı kulelerin zemin çalışmasını anlatır mısınız?
Kuleleri inşa etmeden önce zemin çalışmasında Türkiye’nin ilklerini başardık. Zeminde kullanılan derin temel ve iyileştirme yöntemleri, Türkiye’de bu alanda söz sahibi profesörler ve uzmanlar tarafından saptandı. Uygulamalar da, yine konusunda lider firmalar tarafından gerçekleştirildi. O-Cell, kazık ve baret testlerine taşıma kapasitelerinin belirlenmesi, konusunda tam bir dünya lideri olan Fugro Loadtest firması tarafından yapıldı. İlaveten dünyadaki en etkili ‘yapı derin temelleri-zemin etkileşim analizi’ olarak bilinen yöntem; ülkemizde ilk kez uygulandı. Bu tamamen Türkiye’de bir ilkti. Bu projenin Geoteknik danışmanlığını ise Türkiye’de zemin ve temel konusunda en önde gelen isimlerden biri olan Prof. Dr. Sönmez Yıldırım üstlendi. Kazıklarda, zeminin tüm özellikleri test edilerek, yerin 62 metre altına kadar inildi. Zemine ciddi sermaye gömdük. Hiç kolay olmadı. 2010’da yapımına başladığımız yapı, 2020 standartlarına uygun.
‘Binalarımız amortisörlü’
– Binalarınızın amortisörü olduğunu söylemiştiniz, gerçek mi?
Bu konu, şakası yapılacak konu değil. Kulelerimizin belli bölgelerinde, depremde ve rüzgarda salınımları dengeleyen, uzayıp kısalabilen sismik dengeleyici, adeta amortisör görevi gören özel kiriş elemanları kullanıldı. Bu sistemin adı: Outrigger. Gidin bu işi bilenlere, örneğin dünya çapında uzman bilim insanları Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu, Dr. Şeref Polat hocaya ya da benzerlerine sorun. Outrigger adlı sistem Türkiye’de ve Avrupa’da ilk kez bu binalarda uygulandı. Şakası bir yana bu anlamda binalarımızın amortisörleri olduğu doğru.
– Bornova Folkart Life ve Folkart Time’de sorun yaşandığı iddia edildi…
Görüntüler Folkart’a aitmiş gibi dolaştırıldı. Kime ait olduğunu özellikle söylemiyorum. Bu tablo bizi üzdü. Sosyal medya bazen çok kirlenebiliyor. Büyük haksızlık yapıldı. Bu durumun şirketimizin itibarını zedelemek amacıyla birileri tarafından özellikle hayata geçirildiğinin farkındayız. Üzücü ama Türkiye böyle, atasözümüz bile var: ‘Meyve veren ağaç taşlanır.’ Ne oldu işte, geçti gitti. Şunu unutmamak gerekli. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Doğrunun kalesi hiçbir zaman yıkılmaz.