Meclis Deprem Araştırma Komisyonu’na sunum yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Ömer Bulut, “Kentsel dönüşümde herkes sorumluluktan kaçıyor” dedi. Yerel yönetimleri eleştiren Bulut, “Yerel yönetimler kendi şehrinde kaç tane yapının riskli yapı olduğunu çok çabuk çıkıp beyan edebiliyor mu? Ya bir kişi de çıksın beyan etsin. Çünkü beyan etmediği için biz o şehre giremiyoruz. Şehre girince kovalanabiliriz o durumda. Yerel yönetimlerin sorumluluğu aslında bu işte daha fazla. Çünkü hastalık neyse onu önce teşhis etmek gerekiyor” dedi. Bulut, yerel yönetimlerin vatandaşla karşı karşıya gelmek istemediğini de söyledi.
1 MİLYON KONUT
Ülke genelinde birçok şehrin deprem riski ile karşı karşıya olduğunu belirten Bulut, “Kırsal alandan gelen göçlere hazırlıksız yakalan şehirlerimiz, gecekonduların yaygınlaşmasıyla plansız ve sağlıksız büyümüş, bu gecekondular afetlere karşı riskli, fiziksel olarak köhnemiş ve yapı ömrünü tamamlamış konut stokuna dönüşerek deprem riski yüksek olan ülkemizin en önemli problemlerinden biri haline gelmiştir. 2003-2020 yılları arasında devlet bütçesinden pay almadan, kamu arazileri üzerinde alternatif projeler geliştirmek suretiyle sosyal donatılarıyla birlikte üretilen konutların sayısı 1 milyona yaklaşmıştır; yaklaşık 4 milyon vatandaşımız sağlıklı, güvenli ve huzur içinde bu konutlarda oturmaktadır. Çok dar gelirli vatandaşların kendi imkanlarıyla ya yap satçı müteahhitlerle –tabii, burada yap sat müteahhitleri depreme dayanıksız konut yapıyor anlamında değil ama- ya da kendileri hiçbir mühendislik kriterinden faydalanmadan kendi imkanlarıyla konutlar yapmışlar, gecekondular yapmışlar. Ya da kooperatifleşme kaydıyla kooperatifler yaptılar. Eğer biz bu 1 milyon sosyal konutu yapmamış olsaydık bu vatandaşlarımız bugün risk olarak gördüğümüz, depreme dayanıksız yapıları kendi imkanlarıyla yapacaktı. Bu yönüyle sosyal konutlar deprem öncesi tedbirin birinci basamağı” diye konuştu.
YAP-SATÇIYA YÖNLENDİRMEK İÇİN
TOKİ algısı konusuna da değinen Bulut, “Piyasada mesela şöyle bir olgu var; işte TOKİ müteahhiti, TOKİ’ye malzeme veren malzemeciler. Geldiğimiz noktada böyle bir şey söz konusu değil. Bu biraz da TOKİ’nin yaptığı inşaatları ya yakından tanımamak ya da TOKİ’den biraz daha insanları uzaklaştırarak yap-satçı müteahhitlere yönelmesinin istenmesi gibi. Yaptığımız konutlar tamamen 1999 depreminden sonra çıkartılan deprem yönetmeliğine uygun yer seçimleri yapılırken hem topografik şartlara hem zemin etütlerine dikkat edilen ve şehirlerin geleceklerini de kurtaracak şekilde yatay mimari anlayışıyla devam eden uygulamalarımız” dedi.
KARPUZ TARLASINA İNŞAAT YAPILDI
“TOKİ’nin sosyal konut üretmesi zaman zaman eleştiriliyor” diyen Bulut şöyle devam etti: ‘Bunun yerine kentsel dönüşüme yönelsin deniliyor. Biz kentsel dönüşüme yönelmekle birlikte sosyal konut uygulamasını da devam ettiriyoruz. Türkiye’de sağlıksız bir şekilde şehirlerde kendileri hiçbir mühendislik kriterinden faydalanmadan kendi imkanlarıyla konutlar yapmışlar, gecekondular yapmışlar. Ya da kooperatifler yaptılar. Kooperatif yoluyla… Mesela Sürsürü Mahallesi. Ben bina yıkıldıktan sonra bodrum katına indim, baktım ki bodrum katlar normal bir kat yüksekliğinin yarısı kadar. ‘Niye bunu böyle yaptınız?’ dedim, ‘Burası karpuz tarlasıydı, daha fazla aşağı gitseniz buradan su çıkar’ dediler. İşte biraz kazdı, su çıktı, hemen betonu döktü, inşaatı çıktı. Yani onun için sosyal konutları vatandaşa bırakırsak alt gelir grubundaki insanlar kalkıp kendi kafalarına göre konut yaparsalar yarının Sürsürü’nü bugünden oluşturmuş oluruz. Nasıl Elazığ’da ‘karpuz tarlası’ dediyseler Bayraklı’ya da ‘Maydanoz ve marul ekilirdi burada’ dediler. Binaların hiçbirinin bodrum katı yok ve kooperatifleşerek yapılmışlar. Biz ne yapıyoruz? Sosyal konutu yapıyoruz, 180 ay, 240 ay vadelendirebiliyoruz.”