“Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.”
“İstanbul Sözleşmesi”nin genel yükümlülükler bölümü bu ifadelerle başlıyor.
Her gün bir yenisini duyduğumuz, toplumun en büyük yarası kadına ve çocuğa karşı şiddet eylemlerinin önlenmesine yönelik bu sözleşme sıklıkla konuşulmaya başlandı. Kimileri sözleşmenin etkin şekilde uygulanmadığını savunurken kimileri Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini istiyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi adıyla anılmaktadır. Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu sözleşme, Temmuz 2020 itibariyle 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 32’sinde onaylanmıştır.
İstanbul Sözleşmesi;
Kadınlara yönelik her türlü şiddetin ve aile/ev içi şiddetin önlenmesini amaçlayan ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar getiren, hukuki olarak bağlayıcı ilk uluslararası belgedir.
Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar unsur olduğunu benimser ve kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı yasaklar.
Hem özel hem kamusal alanda, barış ve savaş dönemlerinde, ekonomik şiddet dahil toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemlerini yasaklar.
Tüm bireylerin, özellikle kadınların ve çocukların şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını sağlamak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir politika tasarlamak yükümlülüğü getirir.
Kadın erkek eşitliği ilkesini uygulamada gerçekleştirmek, kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikaları etkili biçimde uygulamak, kadının ekonomik bağımsızlığını sağlamak yükümlülüğü getirir.
Tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış cinsiyet rolleri, çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların dahil edilmesi için gerekli tedbirleri almak yükümlülüğü getirir.
İleride meydana gelebilecek şiddet olaylarını ve suç işleyenlerin yeniden suç işlemesini önlemek amacıyla eğitim, tedavi programları ve cezalar dahil kapsamlı tedbirler alınmasını zorunlu kılar.
Fiziksel ve psikolojik şiddet, taciz amaçlı takip, cinsel şiddet eylemleri, cinsel taciz, zorla evlendirme gibi suçları işleyenler ile bunlara yardım ve yataklık edenlerin cezalandırılmasına özel önem atfeder.
Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, ceza davalarında kültür, töre, din, gelenek gibi kavramların gerekçe olarak öne sürülmesini kabul etmez.
Sözleşmede belirtilen suçlara verilecek cezalarda ağırlaştırıcı koşulları sayar. Hafifletici sebep görmez.
Yalnızca taraf devletlerin vatandaşı kadınları değil, sığınmacı ve göçmen kadınları da korur. Sözleşmenin etkili biçimde uygulanmasının sağlanması için spesifik bir izleme mekanizması vardır.
Anayasa uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Anayasa’ya aykırılık iddiası öne sürülemez. İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle doğabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır.
Fulya Öktem