İstanbul, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, iki kıtayı birleştiren eşsiz bir şehirdir. Bu kadim kentin ilk yerleşim yerleri ve en eski semtleri, binlerce yıllık bir geçmişin izlerini taşır. Bugün, modern yapıların arasında saklı kalan bu tarihi mahalleler, İstanbul’un kültürel zenginliğinin ve çok katmanlı yapısının en güzel örnekleridir. Gelin, İstanbul’un ilk nefes aldığı yerlerden başlayarak, en eski semtlerini birlikte keşfedelim.
İstanbul’un İlk Yerleşim Yeri: Sultanahmet
İstanbul’un kalbi olarak bilinen Sultanahmet, şehrin ilk yerleşim yerlerinden biridir. M.Ö. 7. yüzyılda Yunan koloniciler tarafından kurulan Byzantion şehri, bugünkü Sultanahmet’in bulunduğu yerde kurulmuştur. Tarihi Yarımada’nın en stratejik noktasında yer alan bu bölge, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de şehrin merkezi olmaya devam etmiştir.
Sultanahmet’te bulunan Ayasofya, Sultanahmet Camii (Mavi Cami), Topkapı Sarayı ve Yerebatan Sarnıcı gibi yapılar, bölgenin tarihsel önemini gözler önüne serer. Bu eserler, İstanbul’un farklı dönemlerini yansıtan birer zaman kapsülü gibidir.
Fatih: Osmanlı’nın İlk Yerleşim Yeri
Fatih semti, İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in adını taşıyan bu semt, fetihten sonra hızla gelişmiş ve İstanbul’un Osmanlı kimliğinin şekillendiği yer olmuştur.
Fatih Camii ve Külliyesi, semtin merkezinde yer alır ve Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Çarşamba Pazarı, Zeyrek Camii (eski Pantokrator Manastırı) ve Kariye Müzesi (eski Khora Manastırı) gibi tarihi yapılar, Fatih’in zengin geçmişini yansıtır.
Eyüp: Kutsal Bir Semt
Eyüp, İstanbul’un en eski semtlerinden biri olmanın yanı sıra, Müslümanlar için kutsal bir yerdir. Semtin adı, Hz. Muhammed’in sancaktarı Eyüp El-Ensari’den gelir. Rivayete göre, Eyüp El-Ensari’nin mezarı burada bulunmuş ve Fatih Sultan Mehmet tarafından üzerine bir türbe yaptırılmıştır.
Eyüp Sultan Camii ve çevresindeki tarihi mezarlıklar, semtin manevi atmosferini yansıtır. Pierre Loti Tepesi ise hem tarihi hem de doğal güzelliğiyle ünlüdür.
Balat ve Fener: Çok Kültürlü Semtler
Haliç’in kıyısında yer alan Balat ve Fener semtleri, İstanbul’un çok kültürlü yapısını en iyi yansıtan bölgelerdendir. Balat, Osmanlı döneminde Yahudi nüfusun yoğun olduğu bir semt iken, Fener ise Rum Ortodoks cemaatinin merkezi olmuştur.
Renkli evleri, dar sokakları ve tarihi sinagoglarıyla Balat, adeta bir açık hava müzesi gibidir. Fener’deki Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Kırmızı Mektep (Fener Rum Lisesi) ise semtin Bizans ve Osmanlı dönemlerindeki önemini gösterir.
Galata: Cenevizlilerin İzinde
Galata, İstanbul’un en eski semtlerinden biri olarak, şehrin Avrupa ile bağlantısını simgeler. 13. yüzyılda Cenevizliler tarafından kurulan Galata kolonisi, zamanla gelişerek önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.
Galata Kulesi, semtin simgesi olmanın yanı sıra, İstanbul’un en eski yapılarından biridir. Dar sokakları, tarihi apartmanları ve eski kilise yapılarıyla Galata, İstanbul’un kozmopolit geçmişini yansıtır.
Üsküdar: Anadolu Yakası’nın İncisi
Üsküdar, İstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Antik dönemde Khrysopolis (Altın Şehir) olarak bilinen Üsküdar, Osmanlı döneminde de önemini korumuş ve gelişmeye devam etmiştir.
Mihrimah Sultan Camii, Şemsi Paşa Camii ve Kız Kulesi gibi yapılar, Üsküdar’ın tarihi dokusunu oluşturur. Boğaz’ın kıyısındaki konumu, semte ayrı bir güzellik katar.
Sonuç olarak, İstanbul’un ilk yerleşim yerleri ve en eski semtleri, şehrin binlerce yıllık tarihinin canlı tanıklarıdır. Bu semtlerde gezerken, farklı medeniyetlerin izlerini görmek, İstanbul’un nasıl bir kültür mozaiğine sahip olduğunu anlamak mümkündür. Her köşesi ayrı bir hikaye barındıran bu kadim semtler, modern İstanbul’un temelini oluşturur ve şehrin ruhunu yansıtır.
İlhanh ÇAMKARA / Emlak Haber Ajansı