Geçmişi 14-16 bin yıl öncesine kadar gidiyor bu toprakların. İlk medeniyetse 3 bin 200 yıl önce Hititler tarafından kurulmuş. Bulunduğu konum öylesine önemliymiş ki işgal eden edene… Gurgumlara, Asurlulara, Medlere, Perslere ev sahipliği yapmış; Büyük İskender zamanında Makedonya İmparatorluğu hâkimiyetine geçmiş. MÖ 9’uncu yüzyılda Gurgum Krallığı’nın başkentiyken adı Markas’mış. Roma’nın egemenliği zamanında ismi Germenicia olmuş, çünkü o dönemin imparatoru Germanicus’a ithaf edilmiş şehir.
Temelleri Dulkadiroğulları dönemine dayanan tarihi çarşılar hâlâ Kahramanmaraş’ın merkezinde ayakta. Ekonomik canlılığını koruyor.
O dönem için stratejik önemi daha da artan bir şehir halini almış. Hem önemli şehirlere yakın hem ticaret yolu üzerinde bir yermiş Germenicia. Uzun bir dönem Hıristiyan devleti olarak yönetilmiş, ta ki 6’ncı yüzyıla kadar. Amansız Arap akınları sonunda Halid Bin Velid 637’de Maraş’ı fethetmiş. 400 yıl sonra da büyük bir akınla Selçuklular almış şehri 1086’da. Ama yine tek elde kalmamış. Bir türlü rahat nefes alamamış anlayacağınız bu topraklarda yaşayanlar.
Şehri gezmeye köşk tipi minaresi ve farklı mimarisiyle dikkati çeken Ulu Cami’den başlayın.
Bağımsızlık mücadelesi
Selçuklu, Bizans, Haçlı, Danişmendliler derken bir de deprem taş taş üstünde bırakmamış 1114’te. Selçuklular sonrasında İlhanlı ve Memluk egemenliklerine girmiş Maraş. Sonra da Dulkadiroğlu Beyliği’ne katılmış. Dulkadiroğlu Beyliği şehrin tarihi için çok önemli olmuş. Şehirde günümüze kadar gelen Ulu Cami, Hatuniye Camisi, Taş Medrese ve türbe, tarihi ticaret alanları, Kâtip Han, Taş Köprü gibi birçok anıt yapı ve yer Dulkadiroğlu Beyliği zamanından kalmış. Kent, 1515’te, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmış.
Şehrin entelektüel yapısının en çarpıcı adresi, Yedi Güzel Adam Müzesi. 1882’de misyonerler tarafından Amerikan Kız Koleji olarak yapılmış.
1. Dünya Savaşı’nda önce İngilizler, sonra da Fransızlar tarafından işgal edildi şehir. Ama ‘Maraş bize mezar olmadan düşmana gülizar olmaz’ diyerek çıktıkları bağımsızlık mücadelesiyle kendi Kurtuluş Savaşı’nı verdi Maraşlılar. 12 Şubat 1920’de bağımsızlığını kazanarak kendini kurtaran ilk şehir oldu. 1925’te TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası’yla 1973’teyse ‘Kahraman’ unvanıyla şereflendirilmiş ve adı Kahramanmaraş olarak değiştirilmiş.
Köşk tipi minareyi görün
Tarihini kısaca öğrendikten sonra şehri gezmeye başlayabiliriz. Şehrin olmazsa olmazı, gezilmesi gerekenlerden ilki, köşk tipi minaresiyle görmeye alıştıklarımızdan farklı mimarisiyle Ulu Cami. Ulu Cami, Dulkadiroğulları Beyliği hükümdarı Süleyman Bey zamanında inşa edilmiş. Girişteki kitabeye göre, cami Dulkadirli Süleyman Bey’in oğlu Alaüddevle Bey tarafından 1496’da çok ciddi bir restorasyondan geçmiş. Ayrıca bir imarethane, Taş Medrese, mescit ve Büyük Bağdat Han’ı da yaptırmış Alaüddevle Bey. Şehrin entelektüel yapısının en çarpıcı adresi, Yedi Güzel Adam Müzesi. 1882’de Amerikan misyonerleri tarafından Amerikan Kız Koleji olarak inşa edilmiş bir binaya kurulmuş müze. Aslında üç ayrı binaymış, günümüzde sadece iki yapısı ayakta kalmış. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1933’te Kahramanmaraş’ın ilk eğitim kurumu olarak yeniden okul olmuş. 1945-1965 arasında birbirinden değerli ve önemli kişiyi yetiştiren Maraş Lisesi işte bu binadaymış.
Kahramanmaraş’ta çarşıyı gezerken geleneksel zanaatların yaşatıldığını göreceksiniz.
Sonrasında bir dizi restorasyon ve onarım geçirerek hem kütüphane hem de ‘Yedi Güzel Adam Müzesi’ adıyla yeni hayatına başlamış. Müzede şehrin yetiştirdiği ünlü edebiyatçı, şair ve ozanın mumyaları, eserleri ve yaşamöykülerinin anlatıldığı köşeler var. Sanayisi de kahraman Kurtuluşundan sonra hızla yaralarını sarmış ve günümüze Türkiye’nin lokomotif şehirlerinden biri olarak gelmiş Kahramanmaraş. Sanayisi gelişmiş şehirler arasında sayın deseniz çoğumuzun aklına ilk sıralarda gelmese de gerçekte üretim konusunda çok yol almışlar ve ilk sıralardalar. Günümüzde Türkiye’deki toplam üretimde metal mutfak eşyasının yüzde 65’i, çimento ihtiyacının yüzde 10’u, pamuk ipliğinin yüzde 36’sı, dokumanın yüzde 10’u, örgü dokumanın yüzde 16’sı, kot kumaşının yüzde 27’si Kahramanmaraş’ta üretiliyor. Bunca sanayi üretiminin içinde doğayı korumayı da ihmal etmemiş, sahip çıkmışlar güzelliklere. Öyle bir yaylası var ki bir giden bir daha aklından çıkaramıyor. Başkonuş Yaylası Maraş’ın doğaya gösterdiği özenin bir göstergesi…
Sümbülü, salebi…
Sümbül kokusunu sever misiniz? Kim sevmez ki! Peki ya salep sever misiniz? Kış gecelerinin vazgeçilmezidir salep… Hem sümbülün hem de salebin, yüzlerce endemik bitkinin, göçmen kuşlar ve ceylanların yaşadığı bir tabiatın tam da orta yerinde Başkonuş Yaylası. İsviçre’den de Norveç’ten de farkı yok, fazlası var. 1987’de geyik üretme istasyonu kurulmuş, yıllar sonra geyikler doğaya bırakılmış. Çevrede çoğalan geyiklerin sayısı günümüzde 300 civarına ulaşmış. 2011’den itibaren özel işletme statüsüne girmiş ve Erdoğanyılmaz ailesi tarafından yönetilmeye başlamış.
1925’te TBMM’nin Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası’yla 1973’te ‘Kahraman’ unvanıyla şereflendirilmiş. Şehrin girişindeki anıt bunu anlatıyor.
Yaylanın giriş kısmı mesire olarak düzenlenmiş. Kırlokantası, bungalov orman evleri, çadır ve karavan kamp, piknik, spor, ATV safari, binicilik gibi olanaklar sunan yaylada, özgür hayvan bahçesi ve yürüyüş yolları var. Konaklama alanı 1.325 metrelik rakımda. Ayrıca çok sayıdaki ağaç çeşitliliği sayesinde oluşan oksijene, Akdeniz’den gelen nemli havanın da karışmasıyla bağışıklık sistemini güçlendiren sağlıklı bir ortam oluşuyor. Yayla yaz ve kış aylarındaki farklı güzellikleri ve tedavi edici güzel havasıyla gelenlere unutulmaz bir deneyim sunuyor.
‘Bak yeşil yeşil’
Doğanın içinde bir başka olağanüstü güzellik de Yeşilgöz Gölü. 20 metre derinlikteki bir obruktan çıkıp Tekir Deresi’yle birleşiyor Yeşilgöz. Suyu bazen yeşil, bazen turkuvaz, bazen de mavi. Bu muhteşem renklerin sebebi için güneş ışınlarının bir oyunu diyen de var, suyun derinliği ve ağaçların yansımasından diyen de…
Tarhanasıyla çöreği de çok özel
Kahramanmaraş’ın özel yiyeceği çok. Maraş tarhanası bunlardan biri. Komşu hanımların imece usulüyle bir araya gelmeleri, sabahın erken saatlerinde kalkıp çiğ adı verilen özel bir sergi üzerine tarhana sermeleri zamanla kültürel bir özellik halini almış. Modern tesislerde hijyenik ambalajlarda satılan türleri de var. Bu konunun uzmanı, atadan-dededen tarhana üretiminin içinde olan Haşiroğlu Tarhana ise çorbalık tarhananın yanı sıra sağlıklı atıştırmalık olarak farklı tatta tarhana cipsleri üretmiş. Tıpkı tarhana gibi bir de çöreği var kentin. Bu çörek de savaş yiyeceğiymiş geçmişin. Daha sonra özellikle Ramazan Bayramlarında yapılıp yenmesi bir kültür haline gelmiş.
Maraş tarhanası
Ramazan gelmeden 1-2 ay öncesinde fırınlardan sıra alınır: hamurlar hazırlanıp fırınlara verilir; sırası gelen alır, evinde aylarca yermiş. 90’lı yılların sonralarında artık sektör haline gelmiş. Bu çörekle adı özdeşleşen Alfiçörek’in önünde özellikle ramazanda uzun kuyruklar oluşuyor. Zamanla fıstıklı, kakaolu gibi 20 çeşit çörek yapılır olmuş. Karlardan sıcak sulara… Yazının spotunda da bahsettiğim gibi gezmekle bitecek gibi değil bu kentin zenginliği. Benim vaktim yetmemiş olsa da siz gitmişken Yedikuyular mevkisindeki kayak merkezini de ziyaret edin. Kayak yapılabiliyor ama asıl doğa yürüyüşü ve kar motoruyla safari gibi daha basit etkinlikler için tercih edilebilir. Kentin tarihi durakları arasında tur atarken yorulmuş olanları da şifalı sularında dinlendiriyor Kahramanmaraş. Termal turizm için dört ayrı merkezdeki kaplıcaları şifa dağıtıyor. Ilıca ve Döngele kaplıcalarında konaklama imkânı var. Ekinözü ve Göksun Büyükkızılcık içmelerinin de birçok hastalığa iyi geldiği biliniyor.
Meşhur dondurmasının öyküsü
Şehrin adını anınca akla ilk gelen dondurması oluyor. Bu şöhrete kavuşmak için uzun bir yolculuğu olmuş Maraş dondurmasının. Sırrı şehrin sırtını yasladığı Ahir Dağı’nın doğal zenginlikleriyle sabırla yoğrulmuş ustalığında gizli. Yüzyıllar önce Kahramanmaraş’ta Ahir Dağı’nın yamaçlarındaki mağara ve oyuklara birikmiş kar tabakalarıyla bağlarında üretilen Kabarcık üzümü pekmezi, karakovan balı ve meyve özlerinin karışımından oluşan serin mi serin bir tatlı doğmuş. Bu tatlıya o günlerde karsambaç adı verilmiş.
Karsambaç daha sonra Ahir Dağı’nda yetişen keçilerin sütüyle daha da zenginleşmiş ve en sonunda yabani orkidelerin köklerinden elde edilen saleple bu mucizevi formül tamamlanmış. Ortaya çıkan muhteşem karışımı 1960’lı yıllarda Durgut Usta alın teri ve becerisiyle sabırla işlemiş. Kırma dondurmanın mucidi olarak kabul edilen Durgut Usta’nın ünü, mini bir dondurma dükkânıyla başlamış ama şöhreti Kahramanmaraş’ın ünlü Kervan Pastaneleri olarak önce ülkemize yayılmış, sonra da Alpedo Dondurma adıyla tüm dünyanın sevdiği lezzetler arasında yerini almış. Çin’den Amerika Birleşik Devletleri’ne dört kıtada dünya genelinde tam 114 bin noktaya Maraş dondurması satıyorlar. Dünyanın en büyük çengel dondurmasıyla rekorlar kitabına girmeyi başaran marka, geleneksel Maraş dondurmasının yanı sıra çileklisinden fıstıklısına 30 çeşit saf ve doğal dondurma üretiyor.