6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ya da bilinen adıyla kentsel dönüşüm, 8 Kasım Cuma günü 43. Dünya Şehircilik Günü ile yeniden gündeme geldi.
Birçok kurum ve kuruluş tarafından yapılan dünya marka şehirler sıralamasında ilk 25 şehir arasında yer alan İstanbul, çarpık kentleşme ve artan konut yoğunluğu sebebiyle şehir planlamasındaki yanlışlıklar konuşulurken Kentsel Dönüşüm Uzmanı Mimar Nihat Şen, kentsel dönüşümün bina yenileme hareketinden ziyade insan kalitesini arttırmaya yönelik bir şehir planının oluşturulması için fırsat yarattığına dikkat çekiyor.
Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 92’sinin deprem kuşağında yer aldığının ve riskli binaların depreme karşı dayanıklı olması için kentsel dönüşümün doğru bir hamle olduğunu ama kentsel dönüşümü bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilmesinin gerektiğini belirten Şen, “Kentsel dönüşüm, yapısal bir değişimden önce zihinsel bir dönüşümü gerektirir.
Milli mimari kültürünün; Türk kültür yapısına uygun bir mimari anlayışın ortaya çıkmasına ortam hazırlaması gereken bir düzenlemedir. Kültürün korunması, yer altı ve yer üstü kaynakların korunması ve kullanım planlarının yapılması, beşeri ilişkilerin güçlendirilmesi, sosyal donatı imkânlarının arttırılması ve çevresel faktörlerin planlanması gibi basamakları içerisinde barındıran şehirleşme çalışmalarını ‘kentsel dönüşüm’ olarak adlandırabiliriz.” diyerek Fikirtepe örneğine dikkat çekiyor.
İnsanlar birbirinden uzaklaştırıldı
Mimar Nihat Şen, Fikirtepe ile durumu ise şu şekilde değerlendiriyor: “Bugün kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmaların, kentsel dönüşümden çok bir kabuk değişimi olduğunu savunuyorum. Örneğin; Fikirtepe bölgesi bir kentsel dönüşüm projesi olarak sunuldu. Ancak Fikirtepe’nin bugünkü durumuna baktığımızda; bu çok yanlış bir tanım oluyor. Kentsel dönüşüm mantığa ve doğru planlara uygun yapılırsa, şehirlere değer katar. Alelade hazırlanmış, analizi yapılmamış kentsel dönüşüm projeleri yapılırsa nüfusu birkaç kat artmış bir ilçeye dönüşür. Yaşam kalitesini arttıracak bir çalışmadan ziyade 15 bin konutluk yere, 70 bin konut yapıldı. İnsanların birbiriyle yakınlaştırılması gerekirken, camdan ve metalden kafeslere konularak birbirlerinden ve doğadan uzaklaştırıldılar. Bu sebepten dolayı Fikirtepe’de yapılan çalışmalar kentsel dönüşümden ziyade, toplu inşaat hamlesidir.” diyor.
Ulaşım aksları oluşturulmalı
Yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip, onlarca imparatorluğa, devlete başkentlik yapmış bir şehir, İstanbul. Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağlayan İstanbul, doğal ve tarihi ve güzellikleriyle dünya başkenti! “İstanbul’un marka olabilmesi için öncelikle sürdürülebilir standartlarımızın olması şart! Yani çarpık kentleşmenin önüne geçmeli, trafik sorununu ortadan kaldırmalı, tarihi eserlerini koruyan ve bunları iyi pazarlayan bir şehir ortaya çıkarabilmeliyiz.
Konaklamasından ulaşımına, yemeğine, eğlencesine kadar her şeyi planlayarak standarda oturtmak gerekiyor. Tabii bu standardı getirirken de işin özünden kopmamamız lazım. İstanbul’u ruhunu yansıtan ögelerle bu şehri bir cazibe merkezine haline dönüştürmeliyiz.” diyen Mimar Nihat Şen, Haliç, Eyüp, Balat bölgesini, Taksim Beyoğlu, Sur içini, Eminönü, Sirkeci, Beşiktaş, Yıldız, Üsküdar, Çengelköy, Beykoz bölgelerinin “kültür yolu” ile birbirine bağlanması gerektiğini tavsiye ediyor. İnsan yoğunluğunu merkeze alan değil, ulaşım akslarını oluşturduktan sonra merkez dışına alan yeni yerleşim alanlarının yapılması gerektiğini sözlerine ekleyen Şen, “Tarihi zenginliklerimizi ön plana çıkararak, tabiat güzelliklerini koruyarak, yatay mimariyi baz alan kent kimliğini ön plana çıkaran planlamalar yapmak şart. Tüm bu planlamaları yaparken de mülkiyet hakkını koruyacak ve bölgesel cazibe merkezleri yaratacak bir çalışma izlenmeli. İnsan odaklı ve gelişen teknoloji ile bizi biz yapan değerlerimizi koruyarak, uzun vadeli geleceğe dönük planlar yapmak isterdim.” açıklamalarında bulunuyor.