Demre’de bulunan Myra Antik Kenti, Anadolu’nun “Pompeii”si. Bu büyülü kentin gün yüzüne çıkmasını sağlayan kentin kazı başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik’le kazı alanında buluşup ışık ülkesine bir yolculuk yaptık. Geçen sezon Çevik ve ekibi yılın bulgusuna ulaşmış ve bu, konuyla ilgili çevrelerde büyük yankı uyandırmıştı. Erken dönem sonrasına ait bir mekân içine dökülmüş halde ortaya çıkarılan buluntular MÖ 4. yüzyılın sonu ile MS 1.yüzyılın başına ait çok sayıda toprak ve pişmiş heykelcikler, seramik kaplar ve kandilcikler, gümüş ve bronz metal buluntular ve sikkelerdi.
Bu sezon Çevik’in yeni bir projesi var: Tarım müzesi kurmak. Çevik, “Burası tarım ve turizm ile geçiniyor” diyor ve ekliyor: “Bir arkeopark yapmak istiyorum. Burada 1.5 metre suyun içinde yapılar var. Orayı da turistler yüzerek gezsinler. Arkeopark yapıp başına da tarım müzesini yerleştirmek amacım. Projesini İstanbul’da mimarlarla çalışıp bitirdik. Böylece turizm-tarım-arkeoloji bir arada, bir bütünlüğe kavuşacak.”
ANADOLU’NUN POMPEI’Sİ
– Myra Andriake kazıları 12. sezonunda, son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2009-2012 ve 2016-2022 yılları arasında çalışmalarımız kazı, araştırma, koruma, yayın, tanıtım içeriklerinde çok disiplinli olarak gerçekleşti. 2009 yılında biz Myra ve Andriake kazılarına başlayana dek, Likya’da irili ufaklı birçok kentte kazılar çok önceden başlamışken burayı kimseler sahiplenmemişti. Nedeni, korkutucu yükseklikteki (10 m) dolgunun tüm kenti kaplamış olmasıydı. Beni de cezbeden bu olmuştu. Tüm geçmiş bir dolgu altında arkeolojik rezerv olarak sanki bizim için, gelecek için saklanmıştı. Bu nedenle “Anadolu Pompeisi” adını koymuştum. Bugüne kadar elde ettiğimiz veriler de geçmiş karanlıkları aydınlatma gücünü gösterdi. Daha ne ışıklar Demre altında bizi bekliyor kim bilir?
– Myra’da ana projeniz bölgenin en büyük (11 bin kişi kapasiteli) tiyatrosundaydı. Takip ettiğim ve gördüğüm kadarıyla kazıları tamamladınız. Şimdi ne olacak?
Uzun yıllardır restorasyon ihalesini bekliyoruz. Amacımız tüm malzemeleri bulunan sahne binasının birinci katını ayağa kaldırmak. Roma tiyatrosu altında tamamen gömülmüş olan Helenistik tiyatronun varlığını keşfettik. Orkestra açmalarında geç Kalkolitik döneme ilişkin seramik bulgularımızla Sahil Likya’nın tarihini hiç olmadık kadar erkene indirdik. Aynı açmalarda görülmemiş zenginlikte terrakotta heykelcikler ve başka bulgular ortaya çıkardık. Myra’da en büyük beklentimiz tiyatro çevresinde kamulaştırmanın gerçekleştirilmesi. Akropol kazılarımızda bölgenin en erken toplanma yapısını ve bir de “heroon” ortaya çıkardık. Likya’nın nicelik ve nitelikte özel kaya mezarlarının bilimsel çalışmaları da tamamlandı. Tiyatro yakınındaki Alakent Kilisesi’ni tam haliyle alüvyal dolgu altından iyi korunmuş halde ve muhteşem “deesis” freskolarıyla birlikte ortaya çıkardık. Myra’nın (Demre) her yanında yaptığımız jeofizik çalışmalarıyla tüm yerleşimin altında büyük bir kent olduğuna ilişkin somut verilere ulaştık.
AKDENİZ’İN EN BÜYÜĞÜ
– Siz önceliği Andriake’ye verdiniz.
Evet, Andriake öncelikli kazı alanımız olarak planlandı. Çünkü orayı müzeye dönüştürmek istiyorduk. Oldu da. 11 sezonluk yoğun çalışmayla merkezi bölgedeki tüm yapıların (Granarium, Agora, Sarnıç, iki hamam, işlikler, liman dükkânları ve depoları, liman karşılama anıtları, üç kilise, sinagog, Helenistik kule ve mezarlar) kazısını tamamlayıp konsolide ettik. Akdeniz’in en büyük ve en sağlam kalmış granariumu (liman depoları) bugün Likya Uygarlıkları Müzesi olarak hizmet etmektedir.
– Andriake kazılarında hedefi gördünüz diyebilir miyiz? Çoğu zaman arkeologların ömrü sonucu görmeye yetmiyor.
Andriake çalışmaları arkeolojik çalışma tarihi için de ülkemiz için de kazı başkanı olarak benim için de mutluluk verici. Arkeologlar genellikle işlerinin sonunu görmeden ölürler. Ama bu projede hem kazıp, hem koruyup en sonunda müzeleştirerek de sonuca sekiz dokuz kazı yılı çalışmasıyla ulaştık. Bu bir ilk. Gözüm arkada gitmeyeceğim.
DESTEK SORUNU
– Arkeoloji ve turizm ilişkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye ekonomisinde turizmin yeri çok önemli. AB yıllık turizm raporlarında sürdürülebilir turizmin yolunun da kültür turizminden geçtiği yazılı. Kültür turizminin de temelini arkeolojik varlıklar oluşturuyor. Yıllık turist rekoru kıran noktaların Ayasofya, Topkapı, Mevlana Müzesi, Efes Antik Kenti, Myra St. Nikolaos Kilisesi gibi arkeolojik kentler ve yapılar olduğunu unutmayın. Özellikle de kazı ekipleri tarafından ortaya çıkarılan siteler turizme, ekonomiye önemli katkılar sağlıyor. Farkı yaratan dünyanın her yerinde benzeri bulunabilecek kum ve güneş değil arkeolojik dokudur. Bu konuda da Anadolu eşsiz bir zenginliğe sahip. Burada sorun arkeolojik varlıklardan yararlanan kurumların sürece pay ve destek vermemeleri. Yani altın yumurtlayan tavukların darısı kimsenin umurunda değil, sadece yumurtayla ilgileniyorlar!