Volkan AKI
Dikey Tarım teknolojisi sayesinde veri odaklı analizlerle bitki kalitesi ve lezzeti kontrol altında tutularak insan müdahalesi en aza indiriyor. Çimlendirmeden filizlendirmeye tüm aşamalar kapalı ortamda gerçekleşiyor. Su, ışık, nem, sıcaklık ve rüzgar faktörü üretimi en verimli, temiz ve sağlıklı kılacak şekilde kontrol ediliyor. Üretimde minimum fire ile hasat sağlanıyor. Dikey Tarım sirkülasyon sistemleri ile geleneksel tarım yöntemlerine göre yüzde 95 daha az su tüketiyor ve dünyanın en önemli problemlerinden biri olan su kaynaklarının fazla ve bilinçsiz tüketiminin önüne geçiyor.
Endüstri rakamlarında durum
Bugün dünyada 2025 yılında toplam sebze endüstrisinin büyüklüğünün 939 milyon dolar olması bekleniyor. Bunun içinde dikey tarımın büyüklüğünün de 13 milyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. 2019 itibariyle dikey tarım endüstrisinin büyüklüğünün ise 5 milyon dolar düzeyinde olduğu belirtiliyor.
Öykü nasıl başlıyor?
Aslında dikey tarım mantığı Uzakdoğu’da başlıyor hatta 1980’li yılların başlarında. Bu ülkelerde, arazi sıkıntısı, iklim sıkıntısı nedeniyle eldeki imkanları değerlendirmek için yola çıkılıyor. Uzakdoğu’da bu konuda öne çıkan Tayvan, Kore gibi ülkelerdi. Bu ülkelerde kapalı ortamlarda, katlı binalarda bu tür uygulamalar gerçekleşiyordu. Diğer önemli özelliği ise ‘topraksız kültürü’ yani diğer bir deyişle ‘hidroponik’ çalışmaları da burada doğuyor aslında…
Çıkış ve yaygınlıkta Uzakdoğu
Dikey Tarım hikayemize devam edersek aslında yine Uzakdoğu’ya dönmemiz gerekiyor. Çünkü aslında teknolojinin ilk orada geliştiğini ve yaygın şekilde orada kullanıldığını görüyoruz. Japonya’da Spread adlı şirket halen dünyanın bu konudaki en büyük şirketlerinden biri ve günde 30 bin marul yetiştirecek boyutlara gelmiş durumda. Bir marulun yetişme süresi dikey sistemlerde gramajına göre değişiyor ama dikey sistemlerde 28 gün ortalama gün verilebiliyor… Böyle bir teknolojiye ve kapasiteye ulaşmış durumdalar.
ABD’de popüler oluyor
Dikey Tarım konusunun ciddi şekilde yayılması, ABD’de şirketlerin bunu bir ticari girişim olarak 2 binli yılların başında ortaya koymasıyla oluyor ve bir anda popülerleşiyor. Bunun öncülerinden biri Aero Farms şirketi ve kendine ait ‘aeroponik’ sistemiyle ürün yetiştiriyor. İlginç bir hikaye yaratıyor ve eski bir gece kulübü binasında sebze üretiyor. İşte bu hikaye o günlerde manşetleri süslüyor ve konuya ilgi çekiyor.
Teknikler farklılaşıyor
Kullanılan esas sistem Nutrient Film Technique (NFT)- Besleyici Film Tekniği buna ‘hydroponic’ teknik diyebiliriz. Besleyici film tekniği, bitki büyümesi için gerekli olan tüm çözünmüş besinleri içeren çok yüzeysel su akışında kanalların olduğu bir yapıya sahip. Sistemde su geçirmez bir olukta bitkilerin çıplak köklerinden suyun dolaştırıldığı bir teknik. ‘Aeroponik’ sistemde ise tamamıyla kökler suya değmiyor ve bunu bir su püskürtmesiyle yapıyor. Sistemler aslında birbirine çok benzer ancak küçük teknik farklılıkları var.
“Dikey Tarım şehirlerin parçası olacak”
Topraksız Tarım Danışmanı Dr. Murat Çiçekli, 10 yıl içinde dikey tarımın şehirlerin bir parçası olacağını söylerken, şunları vurguluyor: Önümüzdeki 10 yıl içerisinde büyük şehirlerin ortasında eski ve kullanılmayan binaların bile değerlendirildiği, çatısında gerekli olan enerjiyi sağlamak üzere güneş enerjisi, rüzgar enerjisi olan, çok katlı ve her katında farklı ürün üretilen ve en alt katta bulunan süpermarkette bu ürünleri satan bir çok dikey tarım sistemlerini ve işletmelerini göreceğiz. Çünkü insanlar sağlıklı ve besin değeri yüksek gıdaları tüketmek, bu gıdalara kolay ulaşabilmek ve bu gıdaların tohumdan çatala kadar nasıl üretildiğini bilmek istiyorlar.”
10 MADDEDE NEDEN DİKEY TARIM?
1- Dünya genelinde yaşanan COVID-19 pandemisi, insanların besin değeri yüksek ve güvenli gıdaya ulaşmalarında oluşabilecek sıkıntıları görmesini sağladı. Gıdaların sevkiyatı ve lojistik bu dönemde önem kazandı. Şehirlerin ortasında yapılacak bu sistemler sayesinde lojistik gibi büyük bir maliyet ve gıdaya doğrudan ulaşım sorunu çözülüyor. Karbon salımı ve taşımaya bağlı olarak meydana gelen ürün kayıpları azalıyor. Üstelik, sağlıklı, iyi ve lezzetli taze ürünler aracısız tüketime verilebiliyor.
2- Geleneksel tarımda ve açık alanda yapılan tarımsal üretim esnasında ürünler iklim koşullarından etkileniyor. Kuraklık, don zararı, bitkilerde oluşan hastalık ve zararlılar nedeniyle çok fazla ürün kaybı oluşuyor. Dikey Tarım sistemleri kapalı ortamlarda ve kontrollü şartlarda olduğu için tüm bunlardan etkilenmeden ve neredeyse “sıfır” kayıp ile üretim yapılmasını sağlıyor.
3- İklim koşullarına bağlı olarak tarımsal ürünlerin üretilmesindeki zorluklar ve bitkilerde oluşan hastalık ve zararlılar nedeni ile aşırı tarımsal ilaç (pestisit) kullanımı, hormon vb. kimyasalların kullanımı ile sağlıklı gıda üretilmesi zor bir hale geldi. Bu sistemler insanlarda kansere sebep olan pestisit kullanımını ortadan kaldırıyor ve son derece sağlıklı ve güvenli ürünlerin üretilmesine olanak sağlıyor.
4- Bu sistemler, kullanılan su, gübre gibi tarımsal girdilerin kullanımını ciddi miktarlarda düşürerek yüksek oranda tasarruf sağlıyor ve çevre dostu bir üretim sistemi. Sadece sudaki tasarruf, geleneksel tarıma göre yüzde 95 oranında.
5- Atık oranı son derece düşük ve çevre kirliliği yaratmıyor.
6- Son yıllarda ortaya ürünlere bulaşma şeklinde çıkan ve insan ölümlerine sebep olan Escherichia Coli ve Salmonella gibi bakteriler, bitkiye bulaşıp onu tüketen insana zarar veriyor. Dikey tarım sistemlerinde ürünlere bu tür bakteri bulaşması söz konusu olmuyor, ürünler tohumdan hasata kadar son derece hijyenik üretiliyor.
7- Bu sistemlerde otomasyon sistemi ve yapay zeka gibi teknolojiler kullanılıyor. Bitkinin ihtiyacı olan sıcaklık, nem, su, ışık, havalanma vb. istek ve koşulları istediği oranda verilerek son derece sağlıklı ve besleyici ürünler yetiştirilmesi sağlanıyor. Tüm sistem istenildiği anda gözlenebiliyor ve kontrol edilebiliyor.
8- Sulama sistemine insan sağlığı için önemli olan bazı elementleri (selenyum, iyot, çinko v.b.) vererek gerekli olan elementlerce zengin, besleyici ve fonksiyonel gıdalar ve bitkiler üretilebiliyor.
9- Geleneksel tarımda yılda 2 defa ürün alınabilirken, dikey tarım sistemlerinde 12-13 defa ürün hasat edilebiliyor. 4 mevsim ve yılın 365 günü üretim yapılabiliyor. Birim alandan geleneksel tarıma göre 200 kata kadar fazla ürün alınabilmesi yine dikey tarım sistemleri ile mümkün oluyor.
10- Üretim esnasında harcanan iş gücü maliyeti son derece düşük oranda oluyor.
Plant Factory Türkiye’yi dikey tarımla tanıştırdı
Plant Factory, İstanbul Dragos’ta bulunan merkezinde Türkiye’nin en büyük Dikey Tarım tesisini kurdu. Zaten bu alanda başka şirket de pek yok. Plant Factory’nin genç kurucu ortakları; Halil Beşkardeşler, Ahmet Güney, Anıl Sönmez ve Emre Kaynar kendi geliştirdikleri insana ve doğaya dost teknolojileri, donanımlı alt yapıları, Ar-Ge çalışmaları ile Türkiye’de dikey tarımın geleceğini şekillendirmeyi ve kendi geliştirdikleri dikey tarım teknolojisini dünyaya ihraç etmeyi hedefliyor. Ortaklardan Halil Beşkardeşler ile müthiş yolculuklarını ve Dikey Tarım’da öncü olmak için verdikleri mücadeleyi ve vizyonlarını konuştuk.
– Dikey Tarım’ın kapısını Türkiye’de açtınız. Bu yolculuk nasıl başladı?
Bizim bu işe başlamamız, biraz daha farklı bir sebepten, kurucuların hiçbiri aslında ziraat mühendisi değil. Ekonomi finans uzmanı var, endüstriyel tasarım var, uzay mühendisi var, inşaat mühendisi var ekipte. Bizim yola çıkışımız şöyle. Ana işlerimizde bir ithalat tarafımız var bir de taahhüt tarafımız var. İthalatta bina cepheleri, tezgahlar bunlarla ilgili özel distribütörlüklerimiz var. Tamamı da ithal malzeme.. Taahhüt tarafında da havuz, spa, wellness projeleri yapıyoruz. Arıtma konusunda uzmanlığımız var. Ama biz senelerdir şunu gördük. Hep yurtdışına para kazandırıyoruz. Hep onlar bir şey üretiyorlar bize gönderiyorlar, biz satıyoruz. Biz de ticaret yaptığımızı düşünüyoruz. Evet para kazanıyoruz ama aslında esas parayı onlara kazandırıyoruz. Biz hiçbir şey geliştirmiyoruz. Bundan uzun zamandır rahatsızdık, sonra ne yapabiliriz diye araştırma yaptık, videolar izledik. Türkiye’deki şartlar belli, finansman kaynakları belli. Bu tür yenilikçi teknolojilerde Türkiye’de bir şey yapmak, üretmek gerçekten zor.
Biz de yüksek teknoloji ama az sermaye gerektiren bir iş modeli bakarken bir videoya denk geldik. Hiçbirimiz tarımdan anlamıyorduk, en son ilkokulda pamuğa fasulye ekmiş insanlardık. Böylece sektöre adım atmaya karar verdik.
– Nasıl bir yatırım süreci oldu? Siz ithalata da bu konuda sıcak bakmıyorsunuz?
Yurtdışında sistemi oluşturduğunu, sattığını iddia eden firmaları araştırmaya başladık. Ürün üretmeyen, bu sistemleri sattıklarını söyleyen firmaları ziyaret ettik. Tabii yüzbinlerce dolarlık fiyatlar havada uçuşuyor. Biz de düşündük tersine mühendislik mi yapsak. Yavaş yavaş bunları imal etsek. Örneğin 5 eksen İtalya’dan makine aldık ve burada onunla malzeme işliyoruz. Bu tip işlerde makine ve sistemleri alıyorsunuz. Ondan sonra en ufak arızada parça almak ya da teknik destek için sürekli onlara ödeme yapmanız gerekiyor. Elemanlar geliyor, gidiyor. Teknolojiyi kendimiz geliştirmemiz gerektiğini düşündük ve yaklaşık 1.5 yıl boyunca ziyaretler, açık kaynaklardan yararlandık. Zaten havuz firması olduğumuz için arıtma kısmını çok çabuk çözdük.
TOHUM DEDİĞİNİZ ŞEYİN BİR BİLİNCİ VAR
– Dikey tarımdaki önemli parametreler nelerdir?
Dikey tarımda 3 tane ana parametre var. Arıtma, aydınlatma, iklimlendirme. Arıtma kısmını hızlıca atladık ama aydınlatma ve iklimlendirme büyük soru işareti oldu. Araç gereç almamız gerekiyor. Fakat bunların hepsi yine ithal.. Bunları da üretmeyi hedefledik. Bir konteynerden yola çıktık, orada koşulları deneyelim ve ürün reçetesi oluşturalım dedik. Doğada öyle bir düzen var ki her bir bitkinin sıcaklık, nem, fotosentez için ihtiyacı olan ışık gereksinimi farklı. Ve siz bunu kapalı bir ortamda simüle ettiğinizde bir sürü bilinmez ortaya geliyor ve bir canlıyla uğraşıyorsunuz. Parantez açmak isterim. Bu işlere başladıktan sonra hani yemek yersiniz tabağınızda salata, bir şeyler kalır ya bunları da yiyemeyeceğim dersiniz inanın bu zorlukları gördükten sonra emin olun tabağımda salata bırakmamaya başladım. Çok enteresan bir denge var. O tohum dediğiniz şeyin bir bilinci var. Çimlendirme evresinde kendi enerjisiyle çimleniyor. Karanlık ortamda başka hiçbir şey vermiyorsunuz. Sonra filizlendirme evresine alıyorsunuz, ihtiyaçları farklı. Sonra üretim safhasına alıyorsunuz, ihtiyaçları farklı. Yeni doğmuş bir bebeğe nasıl ilk günlerinde et vermiyor, süt, takviye gıda, ufak sebze meyve veriyorsanız, aynen bitkinin ihtiyaçları da bu şekilde ilerliyor.
– Kendi standartlarınızı ve teknolojinizi oluşturmuşsunuz?
Evet, öyle oldu. Oluşturduğumuz Ar-Ge laboratuvarı dedik, buna da yurtdışından led getirdik. Bir yandan da ürün reçeteleri deniyoruz. Bu süre zarfında öyle parametreler var ki, arıtmadaki suyun PH seviyesini, EC seviyesi-Electrical Conductivity, elektrik iletkenliği seviyesini sabit tutup iklimle oynayıp, iklimsel değişikliklerinin bitki üzerindeki etkisine bakıyorsunuz. Sonra iklimi sabit tutup, ışığı sabit tutup PH ve EC ile oynayıp bitkinin reaksiyonlarına bakıyorsunuz. Her bir ürün için reçete yazıp en doğru yol en önemli parametreleri buluyorsunuz, bitkiye bunu simüle ettiğinizde doğaya en yakın şekilde büyüyor, test ediyorsunuz. Testler sırasında yaptığımız tüm denemeleri ve süreç bizi oldukça zorladı ama kendi know how’umuzu ortaya çıkarmış olduk. 3-3,5 yıl bir süreç oldu. Japonya’ya da gittik ama sadece ofislere girebildik.
5 YIL SONRA ZORUNLULUK HALİNE GELECEK
– Geleneksel tarımdan pay alabilecek mi?
Dikey tarım şehir içinde üretiliyor, ürettiğiniz gün son tüketiciye ulaşıyor ve arada bir aracı yok. Bir komisyoncu yok. Tek kullandığınız dağıtım kanalları ki onlar da daha çok gıda siteleri. Böylece hem taze, hem nakliye maliyeti olmayan, şehir içinde atıl durumdaki depolardabinaların eksi 5’inci katlarında bile üretim yapabiliyoruz. Yatay bir geniş alana ihtiyacımız yok. Dolayısıyla bu tarım biçiminin pek çok taraftan faydasından söz edebiliriz. Tarım konjonktürünün değişiyor olması, taze ürün, ilaçsız ürün, besin değeri yüksek ürün gibi tüketici taleplerinin buraya kayması zaten şehir içinde yapılacak dikey tarımı bir zorunluluk haline getiriyor. Bir 5 yıl önce tamam bu faydaları var ancak maliyetleri çok yüksek diyebilirdiniz. Şimdi ise hem maliyetlerin daha aşağıya gelmesi hem talebin yükselişi bu tarım biçimini yapılabilir hale getirdi. Bundan 5 yıl sonra ise geleneksel tarımdan çok daha fazla pay alacağını söyleyebiliriz. Hatta bir zorunluluk haline geleceğini söyleyebiliriz.
– Şu anda üretim durumunuz nedir? Kapasite ve çeşitlilik.
Ar-Ge denemelerinden sonra farklı ürünler denemeye hazır hale geldik. Bugünkü büyük bir tesisi tamamlayıp bitirdik. Üretime başladık. Her hasatta 4050 adet ürün çıkıyor. Ancak bu tesis ilk etapta para kazanmayacak. Bu tesis tamamen sanayi tipi üretimi denemek ondan sonraki paketleme ve dağıtımını yapma tarafında operasyon olarak kurgulamımızı sağlıyor. Bu bizim gelişme sürecimizle alakalı kısımlar. Şimdi bu tip gıda ürünlerinin niş pazarda satılması gerektiğinin farkındayız. Dolayısıyla bir 6 yıl süreçte ürünleri Mehmet Amcanın tarlasındaki maruldan domatesten farkı ne olacak neden tercih edilecek, pazarda nasıl bir katma değerle satacağız bu da önemli. Antalya’da bir sera düşünün, ürün üretildi, arada bir komisyoncuyla hale geldi. Halde bekledi ve markete gitti. Burada büyük bir zaman ve nakliye maliyeti var. Çoğu zaman soğuk zincire de gereksinim duyuluyor. Üstelik nakliye karbon ayak izi demek. Bu süreçte bu yolculukta, el değiştirmede en az yüzde 20-30 fire var.
– Pandemi dikey tarımı nasıl etkiledi?
Su ile ilgili kısmı önemli, yüzde 95 daha az tüketiyor. Şehirde üretim yapmanın önemi de özellikle pandemi sırasında ortaya çıktı. Maliyetin yanı sıra lojistik problemler taze ürün bulmayı güçleştiriyor. Şehirde üretim yapıyor olmak derken aslında yakında her bölgenin her şehrin kendine yetebiliyor olmasını konuşuyor olacağız. Dünyada pandemi süreci dikey tarım ve bunun şehirde yapılıyor olması, o şehrin ihtiyaçlarını karşılıyor olma konusunu da ön plana aldı. Başka bir şehirde dikey tarım yapıp, bunu örneğin İstanbul’a getirmek çok anlamlı değil. Sayılan tüm avantajları o zaman kaybetmiş oluyorsunuz. İstanbul’da yapıp İstanbul’da, Ankara’da yapıp Ankara’da dağıtmak stratejik olarak daha öncelikli..
– Su konusu da çok önemli?
Su kullanımı dikey tarımda yüzde 95 azalıyor. Sadece sistem içinde değil, ilaç kullanılmadığı için tüketildiği yerlerde de yoğun yıkama gerektirmiyor ürünler. Bunun yanı sıra, zaman emek maliyetleri de ortadan kalkıyor. Teknik olarak baktığınızda klasik tarımda ve büyük oranlı seracılıkta da öyle, suyu aldık sisteme veriyoruz. Sıvı gübrelerle besin veriyoruz, rafların arasında dönüyor, denge deposuna geri dönüyor. Arıtılıyor, tekrar zenginleştiriliyor, gübreleniyor ve sisteme geri veriliyor. Yani biz sisteme bunu tekrar veriyoruz. Tabii dikey tarım gelişecek ama geleneksel tarım ve seracılık hiç bitmeyecek. Bunları daha verimli hale getirmek için uğraşacağız, asıl su tüketen kısımlar bunlar.
– Özellikle hedefiniz hangi satış kanalları?
Restoran zincirleri ve catering firmaları ile konuşuyoruz. Onlarla konuştuğumuzda hep şunu söylüyoruz. Bir süreç düşünün fire size ait değil, aldığınız ürünü yıkama ihtiyacınız yok bir parantez açalım, kıdemli şefler hep bir sudan geçiririz diyor ancak bu bizim anladığımız anlamdaki yıkama değil zaten. Ve hasat edildiği gün ürün taptaze kapınızda. Böyle bir şirket gelse, yıllık sabit fiyat anlaşması yapar mısınız? Herkes daha ne isteriz oldu. İşte dikey tarımda süreci ekonomik gerçekler üzerinde böyle sürdürmek mümkün. Bizim de hedeflerimiz arasında bu tür restoran zincirleri gibi alıcılarla yıllık anlaşmalar yaparak onlara üretim yapmak var. MSA’ya ‘(Mutfak Sanatları Akedemesi) için bir alan kurduk. Orada şefler için ürünler yetişiyor. Böylece onlardan çıtırlık, lezzet gibi konularda geri dönüşler alıyoruz.
ZİNCİRİN ÜÇÜNCÜ HALKASI DİKEY TARIM
Dünyanın koşullarına baktığımızda mevsimler değişiyor, toprak verimsizleşiyor, İnsan nüfusu artıyor… İnanılmaz bir şehirleşme var. Dikey tarımın en önemli ihtiyaç nedenlerinden biri bu gerçek. Tarımda çalışanların yaş ortalaması Türkiye’de 55 kimse arazide çalışmak istemiyor. Bu parametreleri koyduğumuzda evet tarımın gittiği yer burası. Geleneksel tarım vardı. Mevsim etkisinden arındırmak için seracılık bir zorunluluk oldu. Hemen arkasından bu zincirin üçüncü halkası dikey tarım. Ancak dikey tarımın belli teknik zorunlulukları var. Dikey niye çıkıyoruz, yatay alandan bağımsızlaşmak için, dikeye çıktığınız zaman bir elma, büyük gövdeli ürünleri üretemezsiniz. Dikey tarımda üretebileceğiniz ürünler küçük meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, patates ve soğan gibi ürünleri zaten dikey tarımda üretemiyorsunuz. Zaten bu tip ürünler raf ömrü uzun ve tarlada yetiştiği zaman kimseye sıkıntı yaratmayan ürünler. Ama taze sebze dediğiniz an hızlı ve taze tüketilmesi gereken ürünler. Dolayısıyla dikeyde en büyük amaç birim metrekare alanda maksimum verimlilikte ürün üretmek. Bugün geleneksel tarımda 1 metrekarede 55 adet marul üretiyorsanız, dikey tarımda aynı metrekare alanda örneğin 6 kat çıkarak sadece alanda 7 misli farklı üretim yapıyorsunuz. Bu sadece alandan kazandığınız bir de bunun üzerine mevsimsellikten arındırmayla 365 gün üretim yapabiliyor. Geleneksel tarımdan çok daha hızlı üretim yapılıyor. Bu hızlı demek, herhangi bir hormon vs verilmiyor. En uygun şartlar sağlandığı için, bir ürün için sıcaklık, karbondioksit besin gibi… Geleneksel tarıma göre nereden baksanız 2 kat daha fazla verimli üretim yapılabiliyor. Niye dikey tarım Düzce’de bir fabrika binasında değil de şehirde kurgulanıyor. Çünkü lojistik ve diğer etkenler önemli. Dikey tarım için bir üretimde sürdürülebilirlik, ikinci besin değeri yüksek, herhangi bir ilaç, koruyucu kullanmadan, kapalı alanda üretilen ürünlerde hiçbir şekilde ilaç kullanılmıyor. Yani besin değeri yüksek daha sağlıklı ve taptaze ürün ortaya çıkıyor.
Verimlilikte herkesten önde gidiyor
Dikey tarım teknolojilerinin sağladığı verimlilik ve ortaya koyduğu avantajlar oldukça fazla, bunları kısaca şöyle sıralamak mümkün:
• Yatay alandan bağımsız dikey üretimi, şehir içinde üretimi elverişli kılan bir teknoloji.
• Dikey üretim ile metrekare birim alanda daha çok ürün üretebilme kabiliyetiyle büyük bir verimlilik artışı sağlıyor.
• Mevsimlerden bağımsız 365 gün üretim kabiliyeti böylece büyük verimlilik artışı var.
• Geleneksel tarım ve seracılığa göre çok daha hızlı hasat süresi yine verimliliği yükseltiyor.
• Minimum üretim firesi ve maksimum hasat imkanı sağlıyor.
• Besin değeri daha yüksek ürün üretebilme özelliği var.
• Kapalı alanda yapılan üretim sayesinde ‘pestisit’ kullanım ihtiyacı bulunmuyor.
• Ürüne göre sistem adaptasyonu ve verimlilik analizi yapmak mümkün.
• Tarımda taahhüt verebilme kabiliyetini yükseltiyor.
• Daha az su tüketimi büyük tasarruf sağlıyor.
Kapalı alanda dikey tarım ile yetiştirilen nihai ürünlerin, yeşil yapraklı ürünlerin özelliklerini de şöyle sıralamak mümkün
• İlaçsız üretim yapılıyor
• Şehir içinde üretim karbon ayak izini azaltıyor.
• Taze hasat, taze sevkiyat ve ulaşım imkanı yaratıyor
• Yıkamadan tüketimi olanaklı hale getiriyor.
• Yüksek besin değerine sahip ürünler yetişebiliyor.