Ülke olarak 17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Büyük Marmara depremini derin bir acı olarak yüreğimizde taşırken 6 Şubat 2023’de yeni ve korkunç bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Deprem, korku olarak Türk toplumunun bilinçaltına yerleşirken bilimin sesi doğru yapılaşma ile yıkılan binalara, buna bağlı olarak deprem sebepli ölümlere dur denilebileceğini söylüyor. Özetle deprem değil yanlış yerde, standartlara uygun olmadan yapılan denetimsiz binalar öldürüyor. Oysa yaşamlarımızı konforlu ve huzurlu bir şekilde sürdürmek için inşa ettiğimiz binalar mezarımız değil güvenli limanımız olmalı.
17 Ağustos Marmara Depremi’nin 24. yıl dönümü nedeniyle bir açıklama yapan İZODER – Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, şunları söyledi: “İZODER olarak deprem hassas noktamız. 1999 yılından bu yana her fırsatta depreme karşı alınması gereken önlemler konusunda ilgili kurumlar ve vatandaşlarımız nezdinde gerekli uyarıları yapmaya devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki yapılar, depremden değil hatalı uygulamalar ve denetimsizlikten dolayı yıkılıyor. Sıklıkla tekrarladığımız gibi depremin yol açtığı yıkımların en önemli nedenlerinden biri yapının taşıma gücünü olumsuz etkileyen korozyon. Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından birini suya karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabiliyor. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde su ve ısı yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor. Özetle yapıların ana unsurları olan demir ve betonu suyun olumsuz etkilerinden yalıtımla koruyarak binalarımızı depreme karşı güvenli hale getirebiliriz.
Su yalıtımsız binalar korozyon nedeniyle sadece 5 yılda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini kaybedebilir
Yaptığı açıklamada Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun donatı ve korozyon ilişkisini ortaya koyan araştırmasından verileri paylaşan İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, “Suya maruz kalan bir donatı, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybediyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti” dedi.
Türkiye’de su yalıtımlı bina sayısı yapı stokunun yüzde 2’si bile değil
Yalıtımla binaların enerji verimli, sağlıklı, konforlu ve güvenli olduğunu söyleyen Emrullah Eruslu, açıklamalarına; “Binaların deprem gibi yıkıcı etkenler karşısında ayakta kalabilmesi için hayati öneme sahip olan Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği, sadece 5 yıl önce yürürlüğe girdi. Bundan sonra tüm binalarda doğru su yalıtımı uygulaması yapılması büyük önem taşıyor. Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızı koruyabiliriz. Bugün ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor, oysa binalarımızın ömrü en az 80-100 yıl olmalı. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Yaklaşık 10 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde bu oranlar maalesef güvenli bina sayısı konusunda olmamız gereken noktadan çok uzakta bulunduğumuzu gösteriyor” diyerek devam etti.
İstanbul’da olası depremde 194 bin binanın hasar göreceği tahmin ediliyor
“7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 17’sinin (yaklaşık 194 bin bina) orta ve üst seviyede hasar göreceği tahmin ediliyor” diyen Emrullah Eruslu; “20 Ekim 2020 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” raporunda yer alan sonuçlar durumun ciddiyetini ortaya koyuyor; 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 26’sının hafif, yüzde 13’ünün orta, yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin çok ağır hasar görmesi bekleniyor. Senaryo depreminde ağır ve çok ağır hasarlı binaların aldıkları deprem hasarı onarılamayacak boyutta olmakta ve bu hasar seviyelerindeki binaların yıkılıp tekrar yapılması gereği ortaya çıkıyor. Öte yandan orta hasarlı binaların da onarım yerine yıkılıp yeniden inşasının çoğunlukla daha uygun olduğu belirtiliyor” şeklinde konuştu.
Kiralayacağınız ya da satın alacağınız evlerde mutlaka su ve ısı yalıtımı olmalı
Başta bilim insanları tarafından yakın bir gelecekte yaşanma olasılığına işaret edilen Marmara Depremi’ni kapsayan bölgeler olmak üzere yurt genelinde gerçekleştirilecek kentsel dönüşümün güvenli binalar inşa etmek için önemli bir fırsat barındırdığına dikkat çeken Eruslu, “Yeni inşa edilecek binalarda zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve bütün süreçlerin yine tekniğine uygun şekilde denetlenmesi gerekiyor” dedi.
Eruslu, yeni bir ev kiralayacak veya satın alacaklara da uyarılarda bulunarak şunları söyledi: “İlk aşamada binanızın ruhsat durumunu ve tarihini sorgulayın. Ülkemizde yapı ruhsatı alabilmek için 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren ısı yalıtımı, 01 Haziran 2018’den itibaren ise su yalıtımı yapılmasının zorunlu olduğunu bilerek binanın yalıtım durumunu sorgulayabilirsiniz. Binanın ara katlarındaki dış duvarlarındaki su izleri, sıva kabarıklıkları, mantar ve küf oluşumları yapıda ısı yalıtımı eksikliğini gösterir. Kiralayacağınız veya satın alacağınız konutun içini gezerken başta kuzey cepheleri olmak üzere tüm duvarlarını kontrol edin. Eğer çatı katında oturacaksanız tavanlar ile birlikte tavan ve dış duvar birleşimlerinde aynı şekilde su izleri, sıva kabarıklıkları ve yapısal çatlak olup olmadığına bakın. Bu problemler ile karşılaşırsanız yapıda ısı yalıtımı ve/veya su yalıtımı eksikliğine işaret eder. Sadece oturacağınız daireyi kontrol etmeniz yeterli değil. Yapıya gelecek suyu uzaklaştıracak olan bir drenaj sistemi olup olmadığını sorun. Yapısal çatlakların olup olmadığı ve demirlerin açığa çıkıp çıkmadığını mutlaka takip edin. Kolon kiriş gibi taşıyıcı elemanlara zarar verilmediğinden emin olun. Yapının temelinde su yalıtımı yapılıp yapılmadığını sorgulayın. Binanın bodrumunda perde duvar, kiriş ya da kolonlarda su izleri, çatlaklar, su ve nemden kaynaklanan siyah lekeler ya da pamukçuklar yapının temelinde su yalıtım problemi olduğunu gösterir. Sonradan binanın çatısına, tuvalet, banyo gibi suyun kullanıldığı ıslak hacimlerine su yalıtımı, dış cephelerine ise dıştan ısı yalıtımı yapılması mümkündür. Ancak binanın temellerine sonradan su yalıtımı yapılarak binanın suyun zararlı etkilerinden korunmasının mümkün olmadığı unutulmamalıdır.”